Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Gönül Gözü

Bir hastane odasında iki adam birlikte kalıyorlardı. Hasta adamlardan bir tanesi duvar dibinde pencereyi görmeyen bir yatakta, diğer ise pencerenin hemen yanındaki yatakta yatıyordu. Her iki hasta da yerlerinden kalkamadıkları için yattıkları yerden sohbet ediyorlardı. Pencere kenarındaki adam dışarıdan sıcacık bir güneşin parladığından, bahçenin mis kokulu çiçeklerle kaplı olduğundan ve masmavi gökyüzünden bahsediyordu diğer adama. Bir gün kendilerinin de hastaneden çıkınca tüm bu güzellikleri görebileceklerini anlatıyordu her seferinde. Aradan haftalar geçti ve bir gün pencere kenarındaki adam ölmüştü.   Hasta bakıcılar ölen adamı odadan çıkarırken diğer adam yattığı yerden ağlamaklı bir ses tonuyla onlara sordu : "Arkadaşım bahçedeki rengarenk çiçekleri çok severdi, lütfen ona benim için bir çiçek koparıp mezarına bırakır mısınız ?" dedi. Hasta bakıcılardan birisinin adama verdiği cevap şuydu : " Bahçede renkli çiçekler yok, hatta onun yattığı yerdeki pencerenin

Yüreğinde Büyümek

Okulda birinci sınıf ögrencileri bir aile fotoğrafı üzerinde tartışıyolarlardı. Fotoğraftaki küçük çocugun saç rengi ailenin öteki bireylerinin saç rengiyle degişikti.... Öğrencilerden biri o küçük erkek çocugunun belkide evlat edinilmiş olabileceğini söyledi. Onun bu sözünü duyan küçük bir kız öğrenci sesini birden yükselti. -Ben evlat edinme konusunda her şeyi bilirim çünkü ben bir evlatlığım. Sınıftaki başka bir öğrenci sordu.. -Madem biliyorsun bize anlatsana .Evlat edinmek ne demektir.?? Küçük kız kendinden emin bir biçimde bilgisini özetledi: -Annenin karnında degil yüreğinde büyümüşsün demektir ..

Hiç

Devrin valisi emrindeki yöneticiler ile atının üstünde şatafat içinde girer şehre... Yol kenarlarında insanlar iki büklüm el pençe divan selamlarlar valiyi... Bütün bu şatafatlı itaat gösterileri arasında valinin gözleri, bir sokağın köşesinde yere çökmüş olan ve etrafındaki hiçbir şey ile ilgilenmeyen bir adama takılır... Perişan kılıklı, saçı sakalına karışmış bu adamın olduğu yere sürer atını vali... Atının üstünden inmeden,vakur ve sert bir ses tonu ile bağırır adama : - "Behey adam, herkes benim şehre gelişimi el pençe karşılarken sen kimsin ki yerinden bile kıpırdamıyorsun? " Perişan kılıklı adam istifini hiç bozmadan,sakallarının ve uzun saçlarının arasından beli belirsiz gözüken gözlerini valiye çevirerek : - "Ben hiçim" der... Vali daha da hiddetlenir, - "Ne demek hiç, senin bir adın, şanın ünvanın yok mu bre adam" der... - "Senin var mı? " der bu kez adam... Vali iyice şaşırır ama cevaplar, "Gafil

Kırmızı Işık

Almanya'da bir dost ziyaretinden dönüyorduk. Arabayi ben sürüyordum. Yolun ilerisinde bir kaza oldugunu gördüm. Ne olmus diye bakarken, birden dört yol agzinda oldugumuzu fark ettim. Isik kirmiziya dönmüs ve ben geçmistim. Yapacak bir sey yoktu, olan olmustu. Duramazdim, yola devam ettim. Gece yarisindan sonraydi. Saat 2 gibiydi. Allah'tan, çevrede polis falan da yoktu. Bu olayin üstünden bir hafta kadar geçmisti. Bir mektup aldim; karakola çagiriyorlardi. Gittim. Beni bir odaya aldilar. "Bir konuda bilginize basvuracagiz. Size bir fotograf gösterecegiz. Bu araba sizin sirkete ait. Geçen hafta, su gün, saat 02:12'de su kavsakta kirmizi isikta geçerken kameraya yakalanmis. Bakin bakalim, direksiyondaki kisiyi taniyor musunuz?" Fotografa baktim, "Pek taniyamadim bu kisiyi" dedim. Bunun üzerine bir fotograf daha çikardilar. Bu benim fotografimdi. "Bu sizin fotografiniz, bunu yabancilar subesinden bulduk. Biz, otomobildeki kisi ile bu fotograftaki

Hız Limiti

Jack yavaslamadan once Takometreye bakti: Hiz limitinin 50 oldugu yerde 73 ile gidiyordu ve son dort ay icerisinde dorduncu defa polis tarafindan durduruluyordu. Bir insan nasil bu kadar sanssiz olabilirdi? Jack arabasini saga cekti. "Insallah su anda yanimizdan daha hizli bir araba gecer" diye dusunuyordu. Polis elinde kalin bir not defteri ile arabadan indi. Bob? Bu Polis Kiliseden Bob degilmi? Jack iyice arabasinin koltuguna sindi. Bu durum bir cezadan daha kotuydu. Kiliseden tanidigi bir Polis, arkadas olduguna bakmaksizin birini durduruyordu. Hemde hizli gidip, trafik kurallarini ihlal ettigi icin. "Merhaba Bob. Birbirimizi yeniden boyle gormemiz cok ilginc" "Merhaba Jack" Bob gulumsemiyordu. "Beni, karimi ve cocuklarimi gormek icin eve giderken yakaladin" ''Evet oyle" Bob umursamaz gorunuyordu. ! ; "Son gunler eve hep cok gec geldim. Cocuklarim beni uzun suredir hic gormedi. Ayrica Diana bana bu aksam Patates ve biftek yiy

Daha iyisi var mı?

Vaktiyle, görkemli bir malikanede yasayan, yasli, çok zengin bir adam varmis. Malikane, gözalici güzellikte güllerin yetistigi bir bahçenin içinde yer aliyormus. Bu yasli zenginin evine, her hafta belli bir gün, orta yasli, tatli dilli bir bohçaci kadin gelir ve yepyeni birbirinden güzel, pahali kumaslarini önce adama sonra çalisanlarina sunarmis... Bir gün yine Malikane'ye gelmis kadin yeni kumaslariyla, bekleme salonuna almislar onu... Yasli, zengin ev sahibi biraz gecikince sikilmis kadin ve duvarlarda asili fotograflari incelemeye koyulmus. Adam gelince "Beyim"demis, "gençlik fotograflariniza bakarken düsündüm de, çok ama çok yakisikliymissin. Mal mülk para desen, malum. Eee pek iyi de bir adamsin tanidigim kadariyla, o zaman niye hiç evlenip aile kurmadin be beyim?" Adam gülümsemis ve "madem garibine gitti, anlatayim" demis. "Ama önce gül bahçesine çik ve bahçemin en güzel ama en güzel gülünü getir,"demis. "Ama kapiya giderken seç,

Seçim Sizin

Yaşlı adam eşi ölünce oğlunun evine sığınmıştı. Oğul’ da, gelin’ de babayı mutlulukla karşılamıştı. Baba yaşamının sonbaharında kendisine sahip çıkılmasına sevinmiş, her gece Tanrıya verdiği bu mutluluk için dua etmişti. Bir süre sonra evin bir köşesinde kendisini sığıntı gibi hisseden, artık hiçbir ekonomik katkısı olmayan baba, gittikçe içine kapanıyordu. Bir süre sonra odasının kapısını açamaz, tuvalet dışında da odasından çıkmaz olmuştu. İştahı kesilmişti. Kendi içinde kapandıkça sağlığını da kaybeden babada unutkanlık, el koordinasyonunda bozukluk başladı. Yemek yerken üzerine dökmeye, üzüldükçe daha da kötü duruma düşmeye, yardımsız hiçbir şey yapamamaya başladı. Ama aklı ve kanayan kalbi yerli yerindeydi. Çocukların, evin derdine ek olarak çıkan kayınpeder belasına artık içerleyen gelin gittikçe daha tahammülsüzleşti. Önce suratını astı. Sonra tavır koymaya başladı. Bir gün dikildi eşinin karşısına; “ Artık bir çare düşünmeliyiz, bu böyle devam etmez” dedi. Evlat ise çok üzülüyo

Bir Japonun Tespitleri

Bir Japon, Istanbul'da gecirdigi bir haftanin sonunda fikri soruldugunda şunlari soyluyor: Turkler'in evine gittiginizde, tanimasalar da buyur ediyorlar. Siz oturmadan kimse oturmuyor. Siz sofraya gecmeden kimse gecmiyor. En iyi yere sizi oturtuyorlar. Siz yemege başlamadan kimse başlamiyor. Zorla her yemekten tattiriyorlar. Siz kalkmadan kimse, evin cocugu bile sofradan kalkmiyor. Cay, kahve, meyve, ikram bitmiyor. Herkes sizi rahat ettirmek icin ugraşiyor. Kumandayi elinize veriyorlar. Sirtiniza, altiniza yastik konuyor. Yorgunluktan ölseler bile siz kalkmadan kimse gidip yatmiyor. Gitmeye yeltendiginizde bu kez birakmiyorlar. Yataklarini veriyorlar, kendileri kanepede, koltukta yatiyor. Sonra evden cikiyorsunuz ayni adamlar 180 derece degisiveriyor. Herkes arabasini ustunuze suruyor. Arabanin burnunu cikarmazsaniz kimse yol vermiyor. Kornalar, kufurler. şerit degistirmek bile mumkun degil. Yayaysaniz isik olmayan bir gecitten mumkunu yok gecemezsiniz. Evde oyle, arabada boyl

Bakış Açısı

Arjantinli ünlü golf ustası Robert de Vincenzo, yine bir turnuvayı kazanmış, ödülünü alıp kameralara poz vermiş ve kulüp binasına gidip oradan ayrılmak üzere hazırlanmıştı. Bir süre sonra binadan çıkıp otoparktaki arabasına yürürken yanına bir kadın yaklaşmış. Kadın, başarısını kutladıktan sonra ona çocuğunun çok hasta ve ölmek üzere olduğunu anlattı. Zavallı kadının hastane masraflarını ödemesi olanaksızdı. Kadının anlattığı öykü De Vincenzo'yu çok etkilemişti, hemen cebinden bir çek defterine ve kalem çıkarttı, turnuvadan kazandığı paranın bir miktarını yazdı. Çeki kadının eline sıkıştırırken de ona: - 'Umarım bebeğinin iyi günleri için harcarsın...' dedi. Ertesi hafta kulüpte öğle yemeği yerken, Profesyonel Golf Derneği'nin bir görevlisi yanına geldi. - 'Otoparktaki görevli çocuklar bana geçen hafta turnuvayı kazandıktan sonra yanınıza bir kadının geldiğini ve onunla konuştuğunu söylediler' dedi. De Vincenzo evet anlamında başını salladı. 'Evet' dedi

Delilik

Bir gun Delilik yakin dostlarini kahve icmek uzere evine davet etmis. Herkes gelmis. Kahveler icildikten sonra Delilik dostlarina saklambac oynamayi onermis. -Saklambac mi? O da nedir? diye sormus Merak. -Saklambac bir oyundur. Sizler saklanirken ben yuze kadar sayacagim. Saymayi bitirdigimde ilk bulacagim kisi benden sonraki ebe olacaktir. Korku ve Tembellik disindakiler Delilik'in onerisini derhal kabul etmisler. -1..., 2..., 3... diye yuksek sesle saymaya baslamis Delilik. Acelecilik, ilk buldugu yere kendini ativermis. Utangaclik, her zamanki aliskanligiyla bir agacin golgesine ilismis. Neşe, bahcenin orta yerine dogru yonelmis. Hüzün, saklanacak yer bulamadigindan aglamaya koyulmus. Kiskanclik, Basari'nin pesinden giderek yanibasindaki bir kayanin ardina siginmis. Delilik saymayi surdurmus... Umutsuzluk, Delilik'in doksan dokuza geldigini duydugunda iyiden iyiye umutsuzluga kapilmis. -YUZ ! diye haykirmis Delilik, Saklan

Yaşama Odaklanmak

Is yasaminda onemli yerlere gelmis bir grup eski mezun arkadas grubu universitedeki hocalarindan birini ziyarete gitmis. Cesitli konular konusulduktan sonra sohbet, isin yarattigi strese ve hayatin zorluklarina gelmis. Universite hocasi ziyaretcilerine kahve ikram etmek uzere mutfaga gitmisve degisik boy, renk ve kalitede bir cok fincanin bulundugu bir tepsiyle geri donmus. Kimi porselen, kimi seramik, kimi cam, kimi plastik olan fincanlari ve kahve termosunu masaya koyupkahvelerini oradan almalarini soylemis. Tum eski ogrenciler kahvelerini alip koltuklarina dondugunde hocalari onlara sunu soylemis: "Farkina vardiniz mi bilmem, zarif gorunumlu, guzel, pahali fincanlarin hepsi alindi, masada yalnizca ucuz ve basit gorunumlu fincanlar kaldi. Elbette ki kendiniz icin en guzelini istemek ve onu almak cok normal ama iste bu demin bahsettiginiz problemlerinizin ve stresin nedeni. Hepinizin istedigi fincan degil, kahve iken, bilincli olarak herbiriniz birbirinizin aldigi fincanlari gozl

Hayata farklı açıdan bakabilmek

Hayata farkli açidan bakabilmekle ilgili söyle bir hikâye anlatilir: "Bir gün New-York'ta bir grup is arkadasi, yemek molasinda disariya çikar. Gruptan biri, Kizilderili'dir. Yolda yürürken insan kalabaligi, siren sesleri, yoldaki is makinelerinin çikardigi gürültü ve korna sesleri arasinda ilerlerken, Kizilderili, kulagina circir böcegi sesinin geldigini söyleyerek circir aramaya baslar. Arkadaslari, bu kadar gürültünün arasinda bu sesi duyamayacagini, kendisinin öyle zannettigini söyleyip yollarina devam eder. Aralarindan bir tanesi inanmasa da, onunla aramaya devam eder. Kizilderili, yolun karsi tarafina dogru yürür, arkadasi da onu takip eder. Binalarin arasindaki bir tutam yesilligin arasinda gerçekten bir circir böcegi bulurlar. Arkadasi, Kizilderili'ye: "Senin insanüstü güçlerin var. Bu sesi nasil duydun?" diye sorar. Kizilderili ise; bu sesi duymak için insanüstü güçlere sahip olmaya gerek olmadigini söyleyerek, arkadasina kendisini takip etmesini ekl

Her tercih başka bir şeyden vazgeçmekmiş

Enstrüman seçmek için bir karar almam gerekiyordu. Ya keman çalacaktim, ya piyano; ya flüt çalacaktim ya da akordeon... Olmadi, hepsini istedim, hiçbirinden vazgeçemedim. Yillar geçtikten sonra her enstrumani iyi çalabiliyorum; ama hiçbirinde virtüöz degilim. Bir enstrümanla isim yapamadim. Ne kemanla taninan bir eserim var, ne de piyanoyla.. Bütün enstrumanlari iyi çaliyorum, ama kimse tanimiyor beni. Basarili olmak için her sey degil, bir sey lazimmis. Basari bir verismis; bir seyi alabilmek için birseyi vermek, digerlerinden vazgeçmek gerekiyormus. Keske kemani seçseydim ve digerlerinden vazgeçseydim. Karima da hayati zindan ettim, sevgililerime de... Hiçbirinden vazgeçmedim. Yani... Evlilik sadece birisi için karar almak ya, digerlerinden vazgeçmek... Iste evlenirken ben bunu anlamadan evlenmisim. Evlendikten sonra baska kadinlarin da oldugu bir hayati yasamaya devam ettim. Içlerinden bazilarini daha çok sevdim; ama ne onlardan birinde, ne de karimda karar kilabildim. Yillar sonra

Kumsalda Yürüyüş

Adamın biri bir gece bir rüya görmüş: Upuzun bir kumsal boyunca Tanrı ile yürüyormuş. Onlar yürürken de, tam karşılarında gökyüzünden, bir film şeridi gibi adamın hayatından sahneler geçiyormuş. Kumsal adamın hayat yolu imiş sanki. Adam kumda iki çift ayak izi kaldığına dikkat etmiş. Ayak izlerinin bir çifti kendisine, diğeri ise Tanrı'ya aitmiş. Hayatın son sahnesi de gökyüzünden geçtikten sonra adam kumdaki ayak izlerine boydan boya bir daha bakmış. Ve birden bir şey dikkatini çekmiş: Hayat yolunun pek çok bölümünde kumda sadece bir çift ayak izi görülüyormuş ve adam dehşet içinde fark etmiş ki;ayak izleri, hayatının en kötü ,en acı anlarında teke inyor. En acı zamanlarda hayat yolunda yapayalnız yürüdüğünü fark etmek onu fena halde rahatsız etmiş. Ve Tanrı'ya sormaya karar vermiş: ' Tanrım.eğer sana inanırsam, senin yolundan gidersem her zaman yanımda olacağını ve her zaman yanımda yürüyeceğini söylemiştin. Oysa hayat yoluma bakıyorum . En zorlu ,en çetin ve en acılı anl

Sonu Gelmeyen İş

Adam öte dünya 'ya göçeli dört bin yıl olmuştu. Yapacak işi yoktu ve canı sıkılıyordu. Meleklere gitti, can sıkıntısının üstesinden gelmesi için kendisine öyle bir çırpıda bitmeyecek bir iş önermelerini rica etti. Melekler, eline bir törpü vererek : "Git, Himalaya dağlarını törpüle" dediler. Sekiz bin yıl geçti. Adam meleklere yine geldi : "O iş bitti, ama gene canım sıkılıyor." Bu sefer, kendisine bir kaşık uzatıp, Atlas Okyanusunun sularını boşaltmasını önerdiler. Yirmiiki bin yıl sonra adam tekrar karşılarına çıkınca da, yeni bir iş istediğini anladılar. "Doğruca dünyaya in! İnsanların arasını bulmaya çalış" dediler. "İnsanlar birbirlerini yemekten vazgeçince geri gelir, bize haber verirsin." ....Ve bir daha adamı göremediler.

Görebilmek

Adamın biri, ilk defa gittiği küçük bir kasabada şaşkın şaşkın gezindikten sonra yol kenarında duran bir arabanın yanına sokulmuş ve arka koltukta tek başına oturan çocuğa : - Buraların yabancısıyım demiş. Parkın hemen yanıbaşındaki fırını arıyorum, çok yakın olduğunu söylediler. Çocuk, arabanın penceresini iyice açtıktan sonra : - Ben de buraya ilk defa geliyorum demiş. Ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde. Adam, çocuğun da yabancı olmasına rağmen bunu nasıl anladığını sormuş ister istemez. - Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz? diye gülümsemiş çocuk. Kuş cıvıltıları da oradan geliyor zaten. - İyi ama, demiş adam, bunların parktan değil de tek bir ağaçtan gelmediği ne malûm ? - Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez, diye atılmış çocuk. Üstelik, manolyalar da katılıyor onlara. Hem biraz derin nefes alırsanız, fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu duyacaksınız. Adam, gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan sonra, teşekkür etmek için döndüğünde farketmiş çoc

Bu nasıl bir sevgi?

Evini yeniden dekore ettirmek isteyen japon bunun icin bir duvari yikar Japon evlerinde genellikle ki tahta duvar arasinda cukur bir bosluk bulunur. Duvari yikarken, orada disardan gelen bir civinin ayagina battigi icin sikismis bir kertenkele gorur. Adam bunu gordugunde kendini kotu hisseder ve ayni zamanda meraklanirda kertenkelenin ayagina cakilmis civiyi gorunce. Muhtemelen bu civi 10 yil once, ev yapilirken cakilmisti. Nasil olmustu da kertenkele bu pozisyonda hic kipirdamadan 10 yil boyunca yasamayi basarmisti? Karanlik bir duvar boslugunda hic kipirdamadan 10 yil boyunca yasamak cok zor olmaliydi. Sonra bu kertenkelenin 10 yildir hic kipirdamadan nasil 10 yil yasadigini dusundu- ayak civilenmisti!! Boylece calismayi birakir ve kertenkeleyi izlemeye baslar, ne yiyor acaba? Sonra nereden ciktigini farkedemedigi baska bir kertenkele gelir agzinda tasidigi yemekle... Inanilmaz!!! Adami sersemletir gordugu manzara. Bu nasil bir sevgi? Ayagi civilenmis kertenkele, 10 yildir diger kert

Aşkı Anlamak

Bir zamanlar, bütün duygu ve kavramaların üzerinde yaşadığı bir ada varmış. Mutluluk, Üzüntü, Bilgi ve tüm diğerleri... Aşk da dahil. Bir gün, adanın sulara gömülmekte olduğu haberi gelmiş. Bunun üzerine hepsi adayı terk etmek için sandallarını hazırlamışlar. Aşk , adada en sona kalan duydu olmuş. Çünkü mümkün olan en son ana kadar beklemek istemiş. Ada neredeyse batmak üzereyken, Aşk başka çare olmadığı için yardım istemeye karar vermiş. Zenginlik, çok büyük bir teknenin içindeymiş. ”Zenginlik, beni de yanına alır mısın?” diye sormuş Aşk. “Hayır” demiş Zenginlik, “Alamam. Teknemde çok fazla altın ve gümüş var, senin için yer kalmadı.” Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir’den yardım istemiş.”Kibir, lütfen bana yardım et!” “Sana yardım edemem Aşk. Sırılsıklamsın ve yelkenlimi mahvedebilirsin.” Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk ona yönelmiş. “ Üzüntü, seninle geleyim.” “Off, Aşk... O kadar kötüyüm ki, yalnız kalmaya ihtiyacım var.” Mutluluk da Aşk’ın yanından geçmiş; ama o kadar mutl

Mutluluk

Büyük bir kedi kuyruğuyla oynayan küçük kediye sormuş: "Neden kuyruğunu kovalıyorsun?" Yavru kedi yanıt vermiş: "Bir kedi için en güzel şeyin mutluluk, mutluluğunda kuyruğum olduğunu öğrendim. Bu nedenle onu kovalıyorum, yakaladığımda mutluluğa kavuşacağım." Bunun üzerine yaşlı kedi şöyle demiş: "Gençken ben de mutluluğun kuyruğum olduğuna karar vermiştim. Ama şunu farkettim; ne zaman onu kovalasam benden uzaklaşıyor, ne zaman kendi yoluma gitsem hep peşimden geliyor."

1000 Misket Teorisi

Genc adam yoğun iş temposundan iyice bunalmıştı. Vakit akşama yaklaşıyordu, ama mesai kavramına çok yabancı oldugu icin evine ne zaman gidecegi belli değildi. Basını iki elinin arasina aldı, gözlerini sıkıca kapadı. Çok para kazanıyordu. Yoneticiydi, bircok insanın imrenerek baktıgı bir konumdaydı. Ama yaşadıgı hayatı hayat olarak görmüyordu. "Bu ne bicim hayat böyle!" diye söylendi kendi kendine Hafta sonlarında dahi evine gidemiyordu. Toplantılar, iş seyahatleri,yazısmalar ve koşuşturmacayla gecen bir hayat. Ailesine,çocuklarına vakit ayıramıyordu. Pek cok yakın dostunun adını dahi unutmuştu.Bu karamsarlık icinde kıvranırken, bir den çekmecesindeki kücük radyosu aklına geldi. Radyoyu açtı. Yayınlanan muzik parcasi ile biraz rahatladıgını hissetti. Müzigin ardından yaslı bir adamın konusmasıyla gayri ihtiyari radyoyu kapatmak istedi. Ama birden durdu. Ilginç bir teoriden bahsedecegini soylüyordu yaslı adam. "BİN MİSKET TEORİSİ"ni anlatacaktı. Merakla dinlemeye bas

Son Yorumlar