Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kızarmış Hayalet

Bu öykü Yeni Zelanda'dan Kay Martin' e ait: Aksam yemegine arkadaslarini çagiran Kay yemekten önce küçük bir aperatif hazirlarken bir tavugun aci aci bagirdigini duyar. Sesin nereden geldigini merak eden Kay bahçeye çikar. Bahçede bir sey göremez. Ancak ses daha yakinlardan, hatta mutfaktan gelmektedir. Giderek yükselen sesin kaynagini kesfettigi zaman tüyleri diken diken olur. Kizarmasi için firina yerlestirdigi tavuktan çiglik çigliga sesler gelmektedir. "O anda elim ayagim bosandi. Tavugu canli canli pisiriyorum sandim. Korkudan az daha ölüyordum." Tavugun çigliklari Kay'inkiler ile birlesince konuklar mutfaga üsüsür ve çigliklarin nedeni ortaya çikar. Tavugu firindan çikartan konuklar, havyan sogudukça seslerin kesildigini fark ederler. Yeni Zelandâ da tavuk çiftliklerinde hayvanlar bizde oldugu gibi boynu kesilerek öldürülmez. Kay'in aksam yemegi için hazirladigi tavugun ses telleri kesilmedigi için tavugun karninda biriken buh

Ders

Ortaokuldayken, sinif arkadaslarimdan birisiyle ciddi bir tartismaya girdim. Onun haksiz oldugundan, kendiminse hakli oldugumdan emindim. Ögretmenimiz bize çok iyi bir ders vermeye karar verdi. Bizi bütün sinifin önüne çikardi ve onu masanin bir tarafina, beni de diger tarafina yerlestirdi. Masanin tam ortasinda yuvarlak bir nesne vardi. Siyah renkli bir nesne. O çocuga nesnenin rengini sordu. Çocuk, 'Beyaz' diye yanitladi. Söyledigine inanamadim, çünkü nesne siyahti. Yeniden tartismaya basladik, bu kez de nesnenin rengi hakkinda. Ögretmen bu kez beni çocugun yerine, onu da benim yerime geçirdi. Ve bu kez bana nesnenin rengini sordu. 'Beyaz', yanitini vermek zorundaydim, Çünkü belli ki nesnenin bir tarafi beyaz, diger tarafi ise siyahti. Ögretmenimiz o gün bana çok güzel bir ders verdi. Karsimdaki kisinin bakis açisini anlamam için, kendimi onun yerine koymam gerekiyordu. Judie Paxton

Dolap

Polonya'daki Lodz kasabasindan çikan tren, dükkanlara dondurma dagitir. Görevlilerden ikisi, dondurmalari dükkana tasimak için dondurma dolabinin içine girer. O sirada dolabin kapagi kapanir ve içerde kalirlar. Dolabin kapagini vururlar ama onlari duyan kimse yoktur. Öleceklerini anlarlar ve sürekli kendi kendilerine "Donucaz, donucaz..." diye mirildanirlar. Içlerinden bir tanesi kagida "Yavas yavas tenimiz donmaya basladi, artik dayanamiyoruz." diye yazi yazar. En sonunda bunlar donucaz diye diye donarak ölürler. O aksam onlari orada bir kasabali bulur ve polise haber verir. Olay yerine gelen polis bunlarin otopsisini yaparak donarak öldüklerini kamuoyuna açiklar. Ama dolap sabahtan beri çalismiyordur.

Noktalama İşaretleri

Bir gün insan virgülü kaybetti, o zaman zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya basladi, cümleler basitlesince düsünceleri de basitlesti. Sonra nida isaretini kaybetti; alçak bir sesle ve ses tonunu degistirmeden konusmaya basladi. Artik ne bir seye kiziyor, ne bir seye seviniyordu. Hiçbir sey onda en ufak bir heyecan uyandirmiyordu. Bir süre sonra soru isaretini kaybetti ve soru sormaz oldu, hiçbir sey onu ilgilendirmiyordu: Ne evren, ne dünya, ne de kendi apartmani umurundaydi. Birkaç sene sonra iki nokta üstüste isaretini kaybetti ve davranis nedenlerini baskalarina açiklamaktan vazgeçti. Ömrünün sonuna dogru elinde yalniz tirnak isaretleri kalmisti. Kendine özgü tek düsüncesi yoktu,yalniz baskalarinin düsüncelerini tekrarliyordu. Düsünmeyi unuttu ve böylece son noktaya eristi. A.KANEVSKI

Evlilik

Yeni evli bir çift vardi. Evliliklerinin daha ilk aylarinda, bu isin hiç de hayal ettikleri gibi olmadigini anlayivermislerdi. Aslinda birbirlerini sevmiyor degillerdi. Son zamanlarda o kadar sik olmasa da, evlenmeden önce sik sik birbirlerini çok sevdiklerine dair ne kadar da dil dökmüslerdi. Ama simdilerde, küçük bir söz, ufak bir hadise aralarinda orta çapli bir kavganin çikmasina yetiyordu. Bir aksam oturup, iliskilerini gözden geçirmeye karar verdiler. Her ikisi de, bosanmayi istememekle beraber, islerin böyle gitmeyeceginin farkindaydilar. Erkek, "Aklima bir fikir geldi" dedi. "Bahçeye bir agaç dikelim ve eger bu agaç üç ay içinde kurursa bosanalim. Kurumaz da büyürse bunu bir daha aklimizdan geçirmeyelim. Bu süre içinde de ayri ayri odalarda kalalim." Bu ilginç fikir kizin da hosuna gitti.Ertesi gün gidip bir meyve fidani aldilar ve birlikte bahçeye diktiler. Aradan bir ay geçti. Bir gece bahçede karsilastilar. Her ikisinin de elinde iç

İki Keşiş

Iki kesis yolda giderlerken, bir su birikintisinden karsiya geçmek için bekleyen genç bir kadin görmüsler. Kesislerden biri, digerini çok kizdirarak genç kadini tasiyip suyun diger yanina geçirmis. Yaklasik bir mil sonra, arkadasinin davranisina çok sasirmis olan kesis yorum yapmis: "Biz bakiriz, birak bir kadini tasiyip karsiya geçirmek, kadinlara bakmamiz bile yasak. Nasil böyle bir sey yapabildin? " Diger kesis cevap vermis: "Ben o genç kadini bir mil geride biraktim. Sen neden hala tasiyorsun?

Huzur

Bir gün bir kral ama halkı tarafından sevilen bir kral, huzuru en güzel resmedecek sanatçıya büyük bir ödül vereceğini ilan eder. Yarışmaya çok sayıda sanatçı katılır. Günlerce çalışırlar birbirinden güzel resimler yaparlar. Sonunda eserleri saraya teslim ederler. Tablolara bakan kral sadece ikisinden hoşlanır. Ama birinciyi seçmesi için karar vermesi gereklidir. Resimlerden birisinde sükûnetli bir göl vardır. Göl bir ayna gibi etrafında yükselen dağların görüntüsünü yansıtmaktadır. Üst tarafta pamuk beyazı bulutlar gökyüzünü süslüyorlardı. Resme kim baktı ise onun mükemmel bir huzur resmi olduğunu düşünüyorlardı. Diğer resimde de dağlar vardı. Ama engebeli ve çıplak dağlar. Üst tarafta öfkeli bir gökyüzünden yağmurlar boşanıyor ve simsek çakıyordu. Dağın eteklerinde ise köpüklü bir şelale çağıldıyordu. Kısaca resim hiçte huzurlu gözükmüyordu. Fakat kral resme bakınca, şelalenin ardında kayalıklardaki çatlaktan çıkan mini minnacık bir çalılık gördü. Çalılığın üstünd

Balıkçı

Amerikali bir zengin, is seyahati sirasinda Meksika'nin küçük bir kiyi kasabasina ugramis. Limanda gezerken, bakmis agzina kadar balik dolu bir tekne ve içinde keyifli bir balikçi... "- Merhaba balikçi" diye seslenmis, "... bu baliklari kaç zamanda tuttun?" "- Bir iki saatimi aldi" demis balikçi... Istahlanmis bizim isadami; "- E, niye biraz daha kalip daha fazla tutmadin?" diye sormus. "- Bu kadari bize yetiyor da ondan" diye omuz silkmis balikçi. Sasmis balikçinin bu kanaatkarligina isadami; "Kalan zamanini nasil geçiriyorsun peki" diye üstelemis. Balikçi, özetlemis bir gününü: - Sabahlari açilir, biraz balik tutarim. Sonra çocuklarimla oynarim. Ögleyin karimla biraz siesta yaparim. Aksamlari amigolarla beraber gitar çalip sarap içer, geç vakte kadar egleniriz. Oldukça mesgul sayilirim senyor. Gerinmis Amerikali: "- Bak" demis "... ben sana yardimci olabilirim. Bu ise daha ço

Fizik Sınavı

Kisa bir süre önce, benden bir fizik sinavi puanlamasinda hakemlik yapmami isteyen meslektasimdan çagri aldim. Meslektasim fizik sinavindaki bir soruya verdigi yanit nedeniyle ögrencilerinden birine "sifir" puan takdir etmisti. Ögrencisi de "eger puan yöntemi adil olsaydi,en yüksek puani alacagini" iddia etmekteydi. Meslektasim ve ögrencisi sonunda verilen yaniti, tarafsiz bir hakeme puanlatmak için anlasmaya varmislardi. Hakem olarak da beni seçmislerdi. Arkadasimdan çagriyi alir almaz, kendisine ugradim ve sinavda sorulan soruyu okudum: "Barometre yardimiyla yüksek bir binanin yüksekliginin ne sekilde saptanacagini gösterin." Ögrencinin yaniti da söyleydi: "Barometreyi binanin en üst katina çikaririz. Barometrenin ucuna bir ip baglar ve yukaridan caddeye sarkitiriz. Tekrar ipi yukari çeker ve ipin uzunlugunu ölçeriz. Ipin uzunlugu bize binanin yüksekligini verir." Yanit çok ilginçti, fakat ögrenciye bunun için puan verilebi

Yüzücü

4 Temmuz 1952 günü 34 yaşında bir kadın, Pasifik Okyanusu'na dalarak, Catalina adasından, 21 mil batısında kalan Kaliforniya'ya doğru yüzmeye başladı. Eğer basarili olursa, bunu yapan ilk kadin olacakti. Adı Florence Chadwick olan bu yüzücü, Mans Denizi'ni her iki yönde gecen ilk kadindi. O sabah su, vucudu uyusturacak kadar soguktu ve sis o kadar yogundu ki, beraberindeki tekneleri güçlükle seçebiliyordu. Milyonlarca insan televizyonlarindan onu izliyordu, köpek baliklari ve dondurucu sogugun etkisini hiçe sayarak 15 saat yüzdü. Yakindaki bir teknede bulunan annesi ve antrenörü, karaya cok yaklastiklarini ve devam etmesini söyledilerse de o, kendisini sudan çikarmalarini istedi. Azimli yüzücü, Kaliforniya kiyisina yarim mil kala sudan cikisinin nedenini söyle açikladi : "Karayi görebilseydim, basarabilirdim!" Vazgecmesinin nedeni ne yorgunluk, ne de soguktu... Tek neden, sis yüzünden karayi görememekti. Bu hayatin bir gercegiydi:

Yaşamın Hızı

Bir zamanlar Afrika'da kayip bir sehri aramakta olan arkeologlar, beraberlerindeki esya ve yükleri, hayvanlarin ve yerlilerin yardimi ile tasiyarak uzun bir yolculuga çikmislar. Kafile zor doga kosullarinda, balta girmemis ormanlarin içinde ilerleyerek, nehirleri, çaglayanlari geçerek yolculuga günlerce devam etmis. Fakat günlerden bir gün yerlilerin bir kismi birden durmuslar. Tasidiklari yükleri yere indirmisler ve hiç konusmadan beklemeye baslamislar. Ulasmak istedikleri yere bir an önce varmak isteyen batili arkeologlar bu duruma bir anlam veremeyip, zaman kaybettiklerini ve bir an önce yola devam etmeleri gerektigini anlatarak, yerlilerin neden durduklarini ögrenmek istemisler. Fakat yerliler büyük bir suskunluk içinde sadece beklesiyorlarmis. Bu anlasilmaz durumu yerlilerin dillerinden anlayan rehber onlarla bir süre konustuktan sonra su sekilde ifade etmeye çalismis: .... çok hizli gidiyoruz. ruhlarimiz geride kaliyor...

Yemek

Soğuk bir kış akşamı, MacDonalds'ın kapısından içeri yaşlı bir amcayla teyze girmişler, bir masaya oturmuşlar. Derken amca kasaya gidip 1 hamburger, 1büyük boy patates ve bir büyük Cola almiş. Elinde tepsiyle masaya dönmüş, hamburgeri ikiye bölerek yarısını teyzenin önüne koymuş, sonra bütün patatesleri tek tek sayarak onların da yarısını teyzeye vermiş, sonra Cola kutusunu da ortaya koymuş, önce bir yudum kendisi içiyor sonra da teyze bir yudum alıyormuş. Herkes "Ne tatlılar iki tonton buraya gelmişler, bir kişilik yemeği ikisi yiyorlar zavallıcıklar" diye onları izliyormuş. Derken bir de bakmışlar ki teyzenin önünde hamburgerle patatesler olduğu gibi duruyor, kocasının afiyetle yemek yiyişini seyrediyor arada bir de Cola'dan bir yudum alıyormuş Sonunda orda çalışanlardan biri dayanamamış, yanlarına gitmiş:   - Affedersiniz, ben sizi izlemekten kendimi alamadım. Lütfen izin verin size bir menü kendim ısmarlayayım. Yaşlı amca "Teşekkür ederiz." demiş. &q

Harita

Adam, bir haftanin yorgunlugundan sonra pazar sabahi kalktiginda butun haftanin yorgunlugunu cikarmak icin eline gazetesini aldi ve butun gun miskinlik yapip evde oturacagini dusundu. Tam bunlari dusunurken oglu kosarak geldi ve sinemaya ne zaman gideceklerini sordu. Baba ogluna soz vermisti bu hafta sonu sinemaya goturecekti ama hic disariya cikmak istemediginden bir bahane uydurmasi gerekiyordu sonra gazetenin promosyon olarak dagittigi dünya haritasi gozune ilisti. Once dunya haritasini kucuk parcalara ayirdi ve ogluna eger bu haritayi duzeltebilirsen seni sinemaya goturecegim dedi sonra dusundu; oh be kurtuldum en iyi cografya profesorunu bile getirsen bu haritayi aksama kadar duzeltemez. Aradan on dakika gectikten sonra oglu babasinin yanina kosarak geldi ve baba haritayi duzelttim artik sinemaya gidebiliriz dedi. Adam once inanamadi ve gormek istedi. Gordugunde de halen hayretler icindeydi ve bunu nasil yaptigini sordu. Çocuk : Bana verdigin haritanin ark

Bir Başarı Öyküsü

9 yasindaki bir Japon çocugunun en büyük hayali günün birinde çok iyi bir judocu olmaktir. Fakat talihsiz bir trafik kazasi sonucu sol kolunu tamamiyla kaybeder. Hem çocuk hem de ailesi yikilir.Ailesi sirf çocuk oyalansin diye, Japonlarin en ünlü hocalarindan birini tutarlar. Hoca kollari sivar, çocuga tek kolla yapabilecegi yegane firlatma hareketini ögretir. Gece gündüz çocukla beraber bu hareketi çalisirlar. Bir müddet sonra çocuk hareketi gayet iyi ve hizli bir sekilde yapmaya baslar, fakat hocasi çocuga her gün saatler boyu ayni hareketi adeta ezberletir. Çocuk bu hareketten sikilir ve yeni hareketler ögrenmek istedikçe hocasi bu hareketi dünyada en hizli yapan kisi olana dek çalismasini ve baska hareket ögretmeyecegini söyler. Bir müddet sonra çocuk bu hareketi yildirim hiziyla yapmaya alisir. Bunun üzerine hoca çocuga arti bir turnuvaya katilma zamaninin geldigini söyler. Olacak sey degildir. Tek kollu bir judocu tek hareketle turnuvaya katilacak. Çocuk i

Cennet Yolu

Adam ve hayattaki tek arkadasi olan kopegi bir kazada birlikte ölmüslerdi. Gokyuzune ciktiktan sonra bembeyaz bulutlarin arasinda dolasmaya basladilar. Adam cok susamisti. Biraz su bulabilmek umidiyle yurumeye devam ederken, birden kendilerini muhtesem bir manzaranin karsisinda buldular. Rengarenk ciceklerle suslu bir bahce, altindan yapilmis bir bahce kapisi, ve onlari karsilayan beyazlar icinde bir kadin. Adam kopegiyle birlikte kadina yaklasti ve sordu:"Afedersiniz...Burasi neresi?" Kadin ona gulumsedi:"Burasi Cennet, efendim" Adam bunun uzerine sevincle"Harika...!!!" dedi" Peki bana biraz su verebilir misiniz, gercekten cok susadim" Kadin cevap verdi:"Tabi efendim,iceri girin. Icerde dilediginiz kadar su bulabilirsiniz. "Boylece adam kopegine döndü,"Hadi oglum iceri giriyoruz" diyerek kapiya yurudu. Ama kadin onu birden durdurdu:"Uzgunum efendim,kopeginiz sizinle gelemez. Hayvanlari iceri almiyoruz

İki Küçük Ruh

Anne rahmine düsen ikiz kardesler onceleri herseyden habersizmis. Haftalar birbirini izledikce onlar da gelismisler. Elleri, ayaklari, ic organlari olusmaya baslamis. Bu arada, etraflarinda olup biteni farketmeye baslamislar. Bulunduklari rahat, guvenli yeri tanidikca mutluluklari artmis. Birbirlerine hep ayni seyi soyluyorlarmis: Biz "Anne rahmine dusmemiz, burada yasamamiz ne harika degil mi? Hayat ne guzel sey be kardesim!" Buyudukce, icinde yasadiklari dunyayi kesfe koyulmuslar. Oyle ya, hayatin kaynagi neymis? Iste bunu arastirirken, karsilarina anneleriyle onlari birbirine baglayan kordon cikmis. Bu kordon sayesinde, hicbir zahmet cekmeden, guven icinde beslenip buyutulduklerini tesbit etmisler. "Annemizin sefkati ne kadar buyuk! Bize bu kordonla ihtiyacimiz olan herseyi gonderiyor." Artik aylar birbiri ardinca geciyor. Ikizler hizla buyuyor, diger bir deyisle "yolun sonu"na yaklasiyormus. Bu degisiklikleri hayretle gozlemlerken

Arkadaşlık

Savasin en kanli gunlerinden biri.. Asker, en iyi arkadasinin az ileride kanlar icinde yere dustugunu gordu. Insanin basini bir saniye bile siperin uzerinde tutamayacagi ates yagmuru altindaydilar. Asker tegmene kostu ve: - Tegmenim, firlayip arkadasimi alip gelebilir miyim? - Delirdin mi? der gibi bakti tegmen... Gitmeye deger mi? Arkadasin delik desik olmus. Büyük olasilikla ölmüstür bile.. Kendi hayatini da tehlikeye atma sakin. Asker israr etti ve tegmen "Peki" dedi..."Git o zaman." Inanilmasi güc bir mucize.. Asker o korkunc ates yagmuru altinda arkadasina ulasti. Onu sirtina aldi ve kosa kosa döndu... Birlikte siperin icine yuvarlandilar. Tegmen, kanlar icindeki askeri muayene etti.. Sonra onu sipere tasiyan arkadasina döndü: - Sana degmez, hayatini tehlikeye atmana degmez, demistim. Bu zaten ölmüs.. - Degdi tegmenim. dedi asker.. - Nasil degdi? dedi tegmen.. Bu adam ölmüs görmüyor musun?.. - Gene de degdi komutanim.. Cünkü yanina ulastigi

Son Yorumlar