Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2006 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Mutluluğu Saklayalım

Rivayete göre; bir gün tanrılar bir araya gelmiş ve mutluluğu nasıl saklasalar da insanlık ona erişemese, bulamasa diye tartışıyorlarmış... Dağların tepesi, denizin dibi, güneşe veya aya derken, insanlığın merakı ile tüm buralara ulaşıp mutluluğun bulunacağı konusunda hemfikir olmuşlar ve bu arayışlarına çözüm bulamazken, içlerinden bir tanrı : " İnsanın içine saklayalım, oraya bakmayı akıl edemezler demiş... "

Müşteri Memnuniyeti

Porsche firmasi, 1983 yilinda otomotiv sektöründe yanki uyandiracak teknik donanima sahip bir otomobille pazara girer. Müsterilerinden gelen her türlü yorum ve fikirlere açik olan yönetim, aracin piyasaya sürülmesinden 2 ay sonra ilginç bir sikayet mektubuyla karsilasir. Müsterinin sikayeti sudur: Adim Danny Troatman. New Jersey'de yasiyorum. Esim ve cocuklarimla her aksam film seyretmeden önce sehir merkezinde bulunan markete dondurma almaya gidiyorum. Bir ay önce aldigim Porsche marka arabamla tabii ki... Fakat ne ilginctir, ne zaman çikolatali veya meyveli dondurma alip arabama dönsem, araç calismiyor. Oysa vanilyali aldigim zaman aracim rahatlikla calisiyor. Bunun bir kac kere denedim ve her seferinde ayni sonucu aldim. Yardimlariniz icin simdiden tesekkürler" Bu olay Türkiye'de olsa ne oldurdu? Muhtemelen mektubunuz ciddiye alinmayip bir kenara firlatilirdi. Ama hayir! Porsche firmasindaki yetkililer derhal adi gecen bölgeye bir mühendis gönderiyorlar ve

Zihinsel Güç

Iki çocuklu bir aile hafta sonunu piknik yaparak geçirmeye karar verirler. Piknik yerine vardiklarinda anne yemegi hazirlarken, çocuklar babalariyla birlikte yürüyüse çikar. Uzun bir yürüyüsten sonra oldukça yorulan küçük çocuk yalvarircasina bakan gözlerle, "Babacigim çok yoruldum. Lütfen beni kucaginda tasir misin?" der. Baba; "Ben de yorgunum oglum"' der demez çocuk aglamaya baslar. Baba tek kelime etmeden agaçtan bir dal keser. Dali biçakla biçimlendirip,çocuga zarar vermeyecek biçimde yontar. Sonra dali ogluna verir."Al oglum, sana güzel bir at" der.Çocuk sevinçle dal parçasindan yontulmus ata biner ve siçrayarak, ata vurarak annesinin yanina dogru gitmeye baslar. Babasini ve ablasini geride birakmistir bile... Baba gülerek kizina: "Iste yasam budur kizim. Bazen zihnen ya da bedenen kendini çok yorgun hissedeceksin. Iste o zaman kendine degnekten bir at bul ve nese ile yoluna devam et. Bu at bir arkadas, bir sarki, bir çiçek, bir siir yada bi

Tabelaya neler yazdınız?

NewYork'ta , Broklyn Köprüsü üzerinde dilenen kör bir dilenci birgün, bir Şair'in dikkatini çeker. Dilencinin boynunda asılı bir tabela vardır. Şair,dilenciye günlük kazancının ne kadar olduğunu sorar. Dilencide sekiz-on dolar kadar olduğunu söyler. Bunun üzerine Şair,dilencinin boynuna asılı tabelayı ters çevirerek birşeyler yazar. "Şimdi buraya senin kazancını arttıracak birşeyler karaladım. Bir hafta sonra yanına geldiğimde bana sonucu söylersin."der ve oradan ayrılır. Şair,bir hafta sonra dilencinin yanına uğrayıp kendini tanıtınca dilenci:"Bayım size ne kadar teşekkür etsem azdır.Bir haftada kazancım ikiye katlandı. Çok merak ediyorum tabelaya neler yazdınız? "Bunu üzerine Şair gülümser ve "tabelada 'Doğuştan körüm, yardım edin.' yazıyordu. Bense'Bahar gelecek, ama ben yine göremeyeceğim.' diye yazdım." der.

Gönül Gözü

Bir hastane odasında iki adam birlikte kalıyorlardı. Hasta adamlardan bir tanesi duvar dibinde pencereyi görmeyen bir yatakta, diğer ise pencerenin hemen yanındaki yatakta yatıyordu. Her iki hasta da yerlerinden kalkamadıkları için yattıkları yerden sohbet ediyorlardı. Pencere kenarındaki adam dışarıdan sıcacık bir güneşin parladığından, bahçenin mis kokulu çiçeklerle kaplı olduğundan ve masmavi gökyüzünden bahsediyordu diğer adama. Bir gün kendilerinin de hastaneden çıkınca tüm bu güzellikleri görebileceklerini anlatıyordu her seferinde. Aradan haftalar geçti ve bir gün pencere kenarındaki adam ölmüştü.   Hasta bakıcılar ölen adamı odadan çıkarırken diğer adam yattığı yerden ağlamaklı bir ses tonuyla onlara sordu : "Arkadaşım bahçedeki rengarenk çiçekleri çok severdi, lütfen ona benim için bir çiçek koparıp mezarına bırakır mısınız ?" dedi. Hasta bakıcılardan birisinin adama verdiği cevap şuydu : " Bahçede renkli çiçekler yok, hatta onun yattığı yerdeki pencerenin

Yüreğinde Büyümek

Okulda birinci sınıf ögrencileri bir aile fotoğrafı üzerinde tartışıyolarlardı. Fotoğraftaki küçük çocugun saç rengi ailenin öteki bireylerinin saç rengiyle degişikti.... Öğrencilerden biri o küçük erkek çocugunun belkide evlat edinilmiş olabileceğini söyledi. Onun bu sözünü duyan küçük bir kız öğrenci sesini birden yükselti. -Ben evlat edinme konusunda her şeyi bilirim çünkü ben bir evlatlığım. Sınıftaki başka bir öğrenci sordu.. -Madem biliyorsun bize anlatsana .Evlat edinmek ne demektir.?? Küçük kız kendinden emin bir biçimde bilgisini özetledi: -Annenin karnında degil yüreğinde büyümüşsün demektir ..

Hiç

Devrin valisi emrindeki yöneticiler ile atının üstünde şatafat içinde girer şehre... Yol kenarlarında insanlar iki büklüm el pençe divan selamlarlar valiyi... Bütün bu şatafatlı itaat gösterileri arasında valinin gözleri, bir sokağın köşesinde yere çökmüş olan ve etrafındaki hiçbir şey ile ilgilenmeyen bir adama takılır... Perişan kılıklı, saçı sakalına karışmış bu adamın olduğu yere sürer atını vali... Atının üstünden inmeden,vakur ve sert bir ses tonu ile bağırır adama : - "Behey adam, herkes benim şehre gelişimi el pençe karşılarken sen kimsin ki yerinden bile kıpırdamıyorsun? " Perişan kılıklı adam istifini hiç bozmadan,sakallarının ve uzun saçlarının arasından beli belirsiz gözüken gözlerini valiye çevirerek : - "Ben hiçim" der... Vali daha da hiddetlenir, - "Ne demek hiç, senin bir adın, şanın ünvanın yok mu bre adam" der... - "Senin var mı? " der bu kez adam... Vali iyice şaşırır ama cevaplar, "Gafil

Kırmızı Işık

Almanya'da bir dost ziyaretinden dönüyorduk. Arabayi ben sürüyordum. Yolun ilerisinde bir kaza oldugunu gördüm. Ne olmus diye bakarken, birden dört yol agzinda oldugumuzu fark ettim. Isik kirmiziya dönmüs ve ben geçmistim. Yapacak bir sey yoktu, olan olmustu. Duramazdim, yola devam ettim. Gece yarisindan sonraydi. Saat 2 gibiydi. Allah'tan, çevrede polis falan da yoktu. Bu olayin üstünden bir hafta kadar geçmisti. Bir mektup aldim; karakola çagiriyorlardi. Gittim. Beni bir odaya aldilar. "Bir konuda bilginize basvuracagiz. Size bir fotograf gösterecegiz. Bu araba sizin sirkete ait. Geçen hafta, su gün, saat 02:12'de su kavsakta kirmizi isikta geçerken kameraya yakalanmis. Bakin bakalim, direksiyondaki kisiyi taniyor musunuz?" Fotografa baktim, "Pek taniyamadim bu kisiyi" dedim. Bunun üzerine bir fotograf daha çikardilar. Bu benim fotografimdi. "Bu sizin fotografiniz, bunu yabancilar subesinden bulduk. Biz, otomobildeki kisi ile bu fotograftaki

Hız Limiti

Jack yavaslamadan once Takometreye bakti: Hiz limitinin 50 oldugu yerde 73 ile gidiyordu ve son dort ay icerisinde dorduncu defa polis tarafindan durduruluyordu. Bir insan nasil bu kadar sanssiz olabilirdi? Jack arabasini saga cekti. "Insallah su anda yanimizdan daha hizli bir araba gecer" diye dusunuyordu. Polis elinde kalin bir not defteri ile arabadan indi. Bob? Bu Polis Kiliseden Bob degilmi? Jack iyice arabasinin koltuguna sindi. Bu durum bir cezadan daha kotuydu. Kiliseden tanidigi bir Polis, arkadas olduguna bakmaksizin birini durduruyordu. Hemde hizli gidip, trafik kurallarini ihlal ettigi icin. "Merhaba Bob. Birbirimizi yeniden boyle gormemiz cok ilginc" "Merhaba Jack" Bob gulumsemiyordu. "Beni, karimi ve cocuklarimi gormek icin eve giderken yakaladin" ''Evet oyle" Bob umursamaz gorunuyordu. ! ; "Son gunler eve hep cok gec geldim. Cocuklarim beni uzun suredir hic gormedi. Ayrica Diana bana bu aksam Patates ve biftek yiy

Daha iyisi var mı?

Vaktiyle, görkemli bir malikanede yasayan, yasli, çok zengin bir adam varmis. Malikane, gözalici güzellikte güllerin yetistigi bir bahçenin içinde yer aliyormus. Bu yasli zenginin evine, her hafta belli bir gün, orta yasli, tatli dilli bir bohçaci kadin gelir ve yepyeni birbirinden güzel, pahali kumaslarini önce adama sonra çalisanlarina sunarmis... Bir gün yine Malikane'ye gelmis kadin yeni kumaslariyla, bekleme salonuna almislar onu... Yasli, zengin ev sahibi biraz gecikince sikilmis kadin ve duvarlarda asili fotograflari incelemeye koyulmus. Adam gelince "Beyim"demis, "gençlik fotograflariniza bakarken düsündüm de, çok ama çok yakisikliymissin. Mal mülk para desen, malum. Eee pek iyi de bir adamsin tanidigim kadariyla, o zaman niye hiç evlenip aile kurmadin be beyim?" Adam gülümsemis ve "madem garibine gitti, anlatayim" demis. "Ama önce gül bahçesine çik ve bahçemin en güzel ama en güzel gülünü getir,"demis. "Ama kapiya giderken seç,

Seçim Sizin

Yaşlı adam eşi ölünce oğlunun evine sığınmıştı. Oğul’ da, gelin’ de babayı mutlulukla karşılamıştı. Baba yaşamının sonbaharında kendisine sahip çıkılmasına sevinmiş, her gece Tanrıya verdiği bu mutluluk için dua etmişti. Bir süre sonra evin bir köşesinde kendisini sığıntı gibi hisseden, artık hiçbir ekonomik katkısı olmayan baba, gittikçe içine kapanıyordu. Bir süre sonra odasının kapısını açamaz, tuvalet dışında da odasından çıkmaz olmuştu. İştahı kesilmişti. Kendi içinde kapandıkça sağlığını da kaybeden babada unutkanlık, el koordinasyonunda bozukluk başladı. Yemek yerken üzerine dökmeye, üzüldükçe daha da kötü duruma düşmeye, yardımsız hiçbir şey yapamamaya başladı. Ama aklı ve kanayan kalbi yerli yerindeydi. Çocukların, evin derdine ek olarak çıkan kayınpeder belasına artık içerleyen gelin gittikçe daha tahammülsüzleşti. Önce suratını astı. Sonra tavır koymaya başladı. Bir gün dikildi eşinin karşısına; “ Artık bir çare düşünmeliyiz, bu böyle devam etmez” dedi. Evlat ise çok üzülüyo

Bir Japonun Tespitleri

Bir Japon, Istanbul'da gecirdigi bir haftanin sonunda fikri soruldugunda şunlari soyluyor: Turkler'in evine gittiginizde, tanimasalar da buyur ediyorlar. Siz oturmadan kimse oturmuyor. Siz sofraya gecmeden kimse gecmiyor. En iyi yere sizi oturtuyorlar. Siz yemege başlamadan kimse başlamiyor. Zorla her yemekten tattiriyorlar. Siz kalkmadan kimse, evin cocugu bile sofradan kalkmiyor. Cay, kahve, meyve, ikram bitmiyor. Herkes sizi rahat ettirmek icin ugraşiyor. Kumandayi elinize veriyorlar. Sirtiniza, altiniza yastik konuyor. Yorgunluktan ölseler bile siz kalkmadan kimse gidip yatmiyor. Gitmeye yeltendiginizde bu kez birakmiyorlar. Yataklarini veriyorlar, kendileri kanepede, koltukta yatiyor. Sonra evden cikiyorsunuz ayni adamlar 180 derece degisiveriyor. Herkes arabasini ustunuze suruyor. Arabanin burnunu cikarmazsaniz kimse yol vermiyor. Kornalar, kufurler. şerit degistirmek bile mumkun degil. Yayaysaniz isik olmayan bir gecitten mumkunu yok gecemezsiniz. Evde oyle, arabada boyl

Son Yorumlar