Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Hamal

Eski zamanlardi. Yollarin olmadigi zamanlar... Demek ki fakirdi bizim gibi çogu kimse; ki, ayni yüke talip olacak hamallar bulmak zor olmuyordu... Ister gerçek bir zaman dilimi oldugunu varsayin bunun; isterseniz, zihnimin yansidigini düsünün, önünüzdeki kagida, fark etmez...) Hamalsan... Iki sey önemli oluyor senin için; Yük, ve yol... Bu mesafeyi asabilirsen ancak sirtina aldigin yükle, ücret mevzubahis oluyor. Aksi olursa; cereme çekiyorsun! Bunu düsünüyordum. Yanimdaki hamalla yola çiktik... Ihtiyardi. Kendinden büyük bir yük almisti. Benim sirtimda ise birkaç bavul vardi sadece, onunkinin çeyregi... Diyordum ki içimden; "Çok gitmeden kivrilirsa titreyen bacaklari, yüklenirim sirtindaki yükün yarisini!.." Nitekim, çok geçmeden dedi ki: "Mola vakti. Gel biraz dinlenelim!.." Ne molasi, dedim ona hayretle. Ben daha terlemedim!.." Sözüme aldirmadi. Durdu. Çöktü. Salarken yükünün ipini; "Sen de dinlen hadi" dedi. Benim canim sikilmisti bu ise. Genç old

Yarım Kalmış Umutlar

Eşimle birlikte önünden geçtiğimiz büyük bir alışveriş merkezinin vitrinindeki “Boşaltıyoruz" yazısını görünce, eşimi unuttum kendimi merkezin spor eşyalar bölümüne atıverdim birden. Eşim arkamdan her zamanki "huysuz koca" tavrıyla seslendi: "Hiçbir şeye gereksinimimiz yok ki" dedi. "Hepsi pahalı, ıvır zıvır eşyalar. Zaten iyi birşey olsalardı, koskoca merkezi kapatmak zorunda kalmazlardı."

Gece Yarısı

Yıllar sonra çocuk evlenmiş, çoluk çocuk sahibi olmuş. Birgün, gecenin bir yarısı saat 3:30 civarları telefonu çalmış. Telefondaki ses, annesinin sesiymiş çocuk; - Ne var Anne, ne istiyorsun bu saatte, neden beni rahatsız ediyorsun ? Sabah arasan olmaz mıydı gibilerinden, annesini azarlayıcı sözler sarfetmiş. Annesi, biraz buruk, biraz da ağlamaklı bir ses tonu ile; Bundan 25 yıl önce de bir gece yarısı 3:30 da sen beni rahatsız etmiştin. " DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN OĞLUM " demiş...

Kahve Patates ve Yumurta

Bir zamanlar, her seyden sürekli sikayet eden; her gün hayatinin ne kadar berbat oldugundan yakinan bir kiz vardi. Hayat, ona göre, çok kötüydü ve sürekli savasmaktan, mücadele etmekten yorulmustu. Bir problemi çözer çözmez, bir yenisi çikiyordu karsisina. Genç kizin bu yakinmalari karsisinda, meslegi asçilik olan babasi ona bir hayat dersi vermeye niyetlendi. Bir gün onu mutfaga götürdü. Üç ayri cezveyi suyla doldurdu ve atesin üzerine koydu. Cezvelerdeki sular kaynamaya baslayinca, bir cezveye bir patates, digerine bir yumurta, sonuncusuna da kahve ekirdeklerini koydu. Daha sonra kizina tek kelime etmeden, beklemeye basladi. Kizi da Hiçbir sey anlamadigi bu faaliyeti seyrediyor ve sonunda karsilasacagi seyi görmeyi bekliyordu. Ama o kadar sabirsizdi ki, sizlanmaya ve daha ne kadar bekleyeceklerini sormaya basladi. Babasi onun bu israrli sorularina cevap vermedi. Yirmi dakika sonra, adam, cezvelerin altindaki atesi kapatti. Birinci cezveden patatesi çikardi ve bir tabaga koy

Yoldan Güzel Geçmek

Bir kral halki için genis bir yol yaptirmaya karar verdi. Yapimi tamamlanan yolu halka açmadan önce, hatırlarda kalacak bir yarisma düzenlemeyi istiyordu. Isteyenin bu yarismaya katilabilecegini ilan ettikral, yoldan en güzel geçecek kisiyi belirleyecegini söyledi. Yarisma günü, insanlar akin ettiler. Bazilari en güzel arabalarini, bazilari en güzel elbiselerini getirmisti. Kadinlardan kimileri saçlarini en güzel biçimde yaptirmisti, kimi de yanlarinda en güzel yiyecekleri getirmisti. Gençlerden bazilari spor kiyafetler içinde yol boyunca kosmaya hazirlaniyordu. Nihayet, tüm gün insanlar yoldan geçtiler, fakat yolu kat edip tekrar kralın yanina döndüklerine hepsi ayni sikayette bulundu; Yolun bir yerinde büyükçe bir tas ve moloz yigini vardi ve bu moloz yigini yolculugu zorlastiriyordu. Günün sonunda yalniz bir yolcuda bitis çizgisine yorgun argin ulasti. Üstü basi toz, toprak içindeydi, ama krala büyük bir saygiyla yönelerek, altınla dolu bir torba uzatti ve: "Yolculugum sirasind

Fark Edilmez

Bir zamanlar, komşu iki ülke amansız bir rekabete tutuşmuştu. Ülkelerden birinin halkı, karşı tarafa kendi ülkelerinin zenginliğini kesin bir şekilde göstermek istiyordu. Kolay, ama etkileyici bir şey yapılmalıydı; bunun için şehrin ortasına büyük bir havuz yapılmasina karar verildi. Gece herkes bir kova süt getirecek ve bu havuza dökecekti. Herkese bu fikir cazip gelmişti. Herkes, kararlaştırılan gece götürdüğünü havuza boşalttı. Ne var ki, sabah olduğunda, ortada içi süt ile değil, dupduru su ile dolmuş bir havuz vardi. Çünkü herkes, ayni sekilde düsünmüstü: Bu kadar insan içinde yalnız ben, süt yerine bir kova su döksem ne fark eder ki? Kim fark eder ki ? Bilge, kitabinda bu olayı anlattiğı sayfaya kendi notunu da düşmüştü : Hayatın içinde, "fark etmez" veya "fark edilmez" denilen hiçbir şey yoktur.

Hayatın İyi Tarafı

Jerry, çevresindekilerin çok sevdiği insanlardan biriydi. Keyfi her zaman yerindeydi. Her zaman söyleyecek olumlu birşey bulurdu. Hatta bazen etrafındakileri çıldırtırdı bile, "Bu adam, bu halde nasıl bu kadar iyimser olabiliyor" diye. Birisi nasıl olduğunu sorsa, "Bomba gibiyim" diye yanıt verirdi hep... "Bomba gibiyim". Jerry bir doğal motivasyoncuydu. Yanında çalışanlardan biri, o gün, kötü bir günündeyse, Jerry yanına koşar, duruma nasıl olumlu bakılacağını anlatırdı. Bu tarzı fena halde düşündürüyordu beni. Bir gün Jerry'ye gittim; "Anlamıyorum" dedim, "Nasıl oluyor da, her zaman, her koşulda bu kadar olumlu bir insan olabiliyorsun, nasıl başarıyorsun bunu?". "Her sabah kalktığımda kendi kendime, Jerry bugün iki seçimin var, Havan ya iyi olacak ya kötü derim. Havamın iyi olmasını seçerim. Kötü bir şey olduğunda yine iki seçimim var; Kurban olmak ya da ders almak. Ben başıma gelen kötü şeylerden ders almayı seçerim. Birisi

Son Yorumlar