Ana içeriğe atla

Çocuk ve Elma Ağacı

Uzun zaman önce, küçük bir erkek çocuğunun çok sevdiği ve çevresinde her gün oyunlar oynadığı büyük bir elma ağacı vardı. Çocuk ağacın tepesine tırmanır, elmalar koparıp yer ve ağacın gölgesinde uzanıp kestirirdi. Çocuk ağacı sever, ağaç da küçük çocukla vakit geçirmekten çok hoşlanırdı.


Günler aylar birbirini kovaladı ve çocuk büyüdü. Artık her gün ağacın çevresinde oynamaya gitmiyordu. Ve bir gün, tekrar çıkageldi. Ancak bu kez üzgün görünüyordu ağacın eski dostu. Ağaç, “Hadi gel ve yine oyunlar oyna çevremde” dedi. “Artık çocuk değilim ve ağaçların çevresinde oynamayı bırakalı çok oldu.” diye yanıtladı arkadaşı ve iç geçirerek devam etti: “Oyuncak istiyorum ama oyuncak almak için param yok.” Ağaç hemen bir çözüm önerdi: “Maalesef benim de param yok” dedi. “Ama tüm elmalarımı alabilir ve onları satabilirsin. Böylece oyuncak için gerekli olan parayı çıkarmış olursun.” Çocuk heyecanla kabul etti bu öneriyi. Hızlıca tırmandı ağaca ve tüm elmaları tek tek toplayarak, gülümseyerek ayrıldı oradan. Ağaç, onun elmaları topladıktan sonra dönmemesine çok üzüldü. 

Ve bir gün genç bir delikanlı olarak döndü çocuk. Ağaç heyecanla, “Hadi gel ve yine oyunlar oyna çevremde” diye seslendi. Delikanlı yanıtladı: “Oyuna harcayacak zamanım yok” dedi. “Ailem için çalışmam gerekiyor. Ve barınacak için bir eve ihtiyacımız var. Yardım edebilir misin?” Ağaç, “Hiç evim yok ki” dedi. “Ama eğer istersen, dallarımı kesebilir ve bir ev yapabilirsin.” Genç adam, elma ağacının tüm dallarını kesti ve gülümseyerek ayrıldı yanından. Ağaç, onu mutlu görmekten hoşnuttu ama... Genç adam yine dönmedi. Ağaç yine üzgün ve yalnız başına kalakalmıştı.

Derken... Sıcak bir yaz günü, adam ağacın yanına gitti. Ağaç onu görürgörmez mutlu olmuştu, “Hadi gel ve yine oyunlar oyna çevremde” dedi. “Yaşlanıyorum artık” diyerek yanıt verdi adam. “Denize açılıp biraz rahatlamak istiyorum. Bana bir tekne verebilir misin?” “Tekne yapmak için gövdemi kullanabilirsin” dedi ağaç. “Böylece denize açılıp biraz nefes alır, rahatlarsın.” Adam ağacın gövdesini kesti ve bir tekne yapıp denize açılmak üzere yola koyuldu. Uzun bir süre ortalarda görünmedi. Ve yıllar sonra yeniden geri geldi. Ağaç, “Kusura bakma çocuğum.” dedi. “Ama sana verebilecek bir şeyim kalmadı. Artık elmalar da yok.”, “Sorun yok” dedi adam. “Zaten bende de onları ısırabilecek dişler kalmadı.” Ağaç devam etti: “Tırmanabileceğin dallarım da yok.” Adam, “Tırmanabilmek için oldukça yaşlıyım” diye yanıt verdi. “Gerçekten.” dedi ağaç gözyaşlarıyla. “Gerçekten sana verebileceğim hiçbir şeyim yok. Geriye yalnızca çürüyen köklerim kaldı.” 

Adam, artık benim de hiçbir şeye ihtiyacım yok, hiçbir şey istemiyorum” dedi. “Yalnızca oturup dinlenecek bir yer istiyorum. Geçip giden yıllar, beni öylesine yordu ki.” “Tamam” diye yanıtladı ağaç. “Yaşlı ağaç kökleri, uzanıp dinlenilebilecek en iyi yerdir. Hadi gel, gel de otur ve dinlen.” Adam toprağın üzerine oturdu, ağacın yüzeyde kalan küçük gövde kalıntısına yaslandı. Ağaç, yine de mutluydu. Gözyaşlarına aldırmaksızın, mutluluktan gülümsüyordu bile. 
    
Aslında bu, herkesin, hepimizin öyküsüdür. Ağaç, aynen aile gibidir. Çocukken anne ve babamızla oynamaya, vakit geçirmeye  bayılıyoruz. Ne zaman ki büyüyoruz,  o zaman terk ediyoruz onları. Ancak bir şeye gereksinim duyduğumuzda gidiyoruz yanlarına. Ya da dara düştüğümüz, işin içinden çıkamadığımız anlarımızda arıyoruz onları. Ne olursa olsun, biliyoruz ki ailemiz her anımızda orada, elimizi uzatsak tutacağımız kadar yakınımızdadır. Ve bizi mutlu etmek için her şeyi yapmaya hazırdır. Çocuğun ağaca merhametsizce davrandığını düşünmüş olabilirsiniz. Biz de ailemize karşı çok zaman böyle davranmıyor muyuz? 

İtiraf edelim. Onların bizim için yaptıklarının değerini görebiliyor, bizim için bulundukları özverilerin ayırdına varabiliyor muyuz, çok geç olana dek?

Yorumlar

Unknown dedi ki…
Bu yeni hikaye çok hoşuma gitti, kaleme alanın ellerine sağlık.
Unknown dedi ki…
Çok güzel bir hikaye, kaleme alanın ellerine sağlık.
Melih Yalçıner
Unknown dedi ki…
Elinize yüreğine sağlık 10 numara ders
Unknown dedi ki…
GÜZEL ve anlamlı bir hikaye....teşekkürler
Unknown dedi ki…
Tek kelime ile Harika.
Unknown dedi ki…
çok güzel bir hikaye bayıldım tam aradığım bir hikaye idi ve tam özet i çıkarılacak bir hikaye
Unknown dedi ki…
Çok güzelmiş teşekkürler...
Unknown dedi ki…
Bu 50 Sayfa oluyo mu
Edagül yazan dedi ki…
Muhteşemdir.Peki 50 syf oluyormu?😃
Edagül yazan dedi ki…
Muhteşem😃
Unknown dedi ki…
BenCemile olmaz

Son Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kahve Patates ve Yumurta

Bir zamanlar, her seyden sürekli sikayet eden; her gün hayatinin ne kadar berbat oldugundan yakinan bir kiz vardi. Hayat, ona göre, çok kötüydü ve sürekli savasmaktan, mücadele etmekten yorulmustu. Bir problemi çözer çözmez, bir yenisi çikiyordu karsisina. Genç kizin bu yakinmalari karsisinda, meslegi asçilik olan babasi ona bir hayat dersi vermeye niyetlendi. Bir gün onu mutfaga götürdü. Üç ayri cezveyi suyla doldurdu ve atesin üzerine koydu. Cezvelerdeki sular kaynamaya baslayinca, bir cezveye bir patates, digerine bir yumurta, sonuncusuna da kahve ekirdeklerini koydu. Daha sonra kizina tek kelime etmeden, beklemeye basladi. Kizi da Hiçbir sey anlamadigi bu faaliyeti seyrediyor ve sonunda karsilasacagi seyi görmeyi bekliyordu. Ama o kadar sabirsizdi ki, sizlanmaya ve daha ne kadar bekleyeceklerini sormaya basladi. Babasi onun bu israrli sorularina cevap vermedi. Yirmi dakika sonra, adam, cezvelerin altindaki atesi kapatti. Birinci cezveden patatesi çikardi ve bir tabaga koy...

İster kral, ister köylü olsun, dünyada en mutlu insan evinde huzur olandır

İster kral, ister köylü olsun, dünyada en mutlu insan evinde huzur olandır.  Goethe

Palyaçonun Hikayesi

Birgün bir adam doktora gitmiş ve ona çok mutsuz olduğunu ve bu durumdan kurtulmak istediğini söylemiş. Doktor da adama yolun sonunda birsirk olduğunu, oradaki paylaçonun hergün herkesi gülüp eğlendirdiğini söylemiş ve adama sirke gitmesini tavsiye etmiş.  Fakat adam doktora : "Doktor bey, işte o palyaço benim." demiş.

Yalnız yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan da sorumluyuz

  Yalnız yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan da sorumluyuz. Moliere

Şikayet ettiğiniz yaşam, belki de başkasının hayalidir

Şikayet ettiğiniz yaşam ,belki de başkasının hayalidir. - Lev Tolstoy

İhtiyar Adam ve Atı

Köyün birinde yaşlı ve çok fakir bir adam varmış. Ama kral bile onu kıskanırmış. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki kral at için ihtiyara neredeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. 'Bu at, bir at değil benim için. Bir dost. İnsan dostunu satar mı?' dermiş hep. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış. 'Seni ihtiyar bunak! Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın' demişler. İhtiyar 'Karar vermek için acele etmeyin' demiş. 'Sadece 'At kayıp' deyin. Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.' Köylüler ihtiyara kahkahalarla gülmüşler. Aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş... Meğer...

Kavanozdaki Taşlar

Zamanın iyi ve üretken olarak kullanımı konusunda zaman zaman kurslar düzenleniyor. İşte bu kurslardan birinde zaman kullanma uzmanı öğretmen, çoğu hızlı mesleklerde çalışan öğrencilerine "Hadi, küçük bir deney yapalım" demiş. Masanın üzerine kocaman bir kavanoz koymuş. Sonra bir torbadan irice kaya parçaları çıkarmış, dikkatle üst üste koyarak kavanozun içine yerleştirmiş. Kavanozda taş parçası için yer kalmayınca sormuş: "Kavanoz doldu mu?" Sınıftaki herkes, "Evet, doldu" yanıtını vermiş. "Demek doldu ha" demiş hoca. Hemen eğilip bir kova küçük çakıl taşı çıkartmış, kavanozun tepesine dökmüş, kavanozu elip alıp sallamış, küçük parçalar büyük taşların sağına soluna yerleşmişler.. Yeniden sormuş öğrencilerine: "Kavanoz doldu mu?" İşin sanıldığı kadar basit olmadığını sezmiş olan öğrenciler "Hayır, tam da dolmuş sayılmaz" demişler. "Aferin" demiş zaman kullanım hocası. Masanın altında bu kez de bir kova dolusu kum çık...

Karga ile Leylek

Bir gün, bir bilge, kendi türleriyle uçmayı reddeden iki ayrı cins kuşa rastlar yol kenarında. Hayli merak eder bu iki farklı yaratığın nasıl olup da kendi aileleriyle, ait oldukları yerlerde yaşamak istemediklerini, nasıl olup da bir ´yabancı´yı kendi kardeşlerine yeğlediklerini. Biri karga, biri leylek... ... O kadar farklıdır ki kuşlar ihtimal veremez birbirlerini sevdiklerine, türdeşleriyle değil de birbirleriyle uçmayı yeğlediklerine. Öyle ya, karga dediğin kargalarla uçmalıdır, leylek dediğinse leyleklerle. Yaklaşır ve merakla inceler kuşları. Ta ki her ikisinin de topal olduğunu keşfedinceye kadar. O zaman anlar ki, birlikte kaçar, birlikte uçar, birlikte yaşarlar beklenenlerin yanında tutunamayanlar.O zaman anlar ki, sahip oldukları değil, sahip olmadıklarıdır kimilerini birbirlerine yakın kılan. Topal kuşlar birbirlerinin ´arıza´larını bilir ve sömürmek ya da örtmek yerine kabullenirler öylesine. En sahici dostluklar ortak varlıklar üzerine değil, ortak yoksunluklar üzerine...

Verebileceğin en cesurca karar, kalbini ve ruhunu inciten şeyi bırakmandır

Verebileceğin en cesurca karar, kalbini ve ruhunu inciten şeyi bırakmandır. - Brigitte Nicole

Dünyayı kara gören insan, herkesi kendisi kadar kötü sanır ve bunun için herkesten nefret eder

Dünyayı kara gören insan, herkesi kendisi kadar kötü sanır ve bunun için herkesten nefret eder. - Bernard Shaw