Ana içeriğe atla

Küfeyi Atma

Çin'in kırsal kesiminde yaşam savaşı veren bir aile vardı. Dede, baba, anne ve çocuktan oluşan bu aile oldukça sıkıntı çekiyordu.

 Bir gün baba, yılların verdiği yorgunlukla bir köşede oturmaktan başka işe yaramayan dedeyi, pazar küfesine koyarak nehre doğru yola çıktı. Nehrin kenarında arkadaşlarıyla oynayan çocuk, babasına ne yaptığı sordu. 



Baba "Büyük babanın bize yük olmaktan başka yaptığı bir şey yok. Onu bu küfe ile beraber nehre atmaya karar verdim" dedi.

 Çocuk heyecanlanarak atıldı. "Aman baba, küfeyi atma. Çünkü bir gün gelip sen de yaşlandığında o küfe bana lazım olacak"

Yorumlar

Son Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kahve Patates ve Yumurta

Bir zamanlar, her seyden sürekli sikayet eden; her gün hayatinin ne kadar berbat oldugundan yakinan bir kiz vardi. Hayat, ona göre, çok kötüydü ve sürekli savasmaktan, mücadele etmekten yorulmustu. Bir problemi çözer çözmez, bir yenisi çikiyordu karsisina. Genç kizin bu yakinmalari karsisinda, meslegi asçilik olan babasi ona bir hayat dersi vermeye niyetlendi. Bir gün onu mutfaga götürdü. Üç ayri cezveyi suyla doldurdu ve atesin üzerine koydu. Cezvelerdeki sular kaynamaya baslayinca, bir cezveye bir patates, digerine bir yumurta, sonuncusuna da kahve ekirdeklerini koydu. Daha sonra kizina tek kelime etmeden, beklemeye basladi. Kizi da Hiçbir sey anlamadigi bu faaliyeti seyrediyor ve sonunda karsilasacagi seyi görmeyi bekliyordu. Ama o kadar sabirsizdi ki, sizlanmaya ve daha ne kadar bekleyeceklerini sormaya basladi. Babasi onun bu israrli sorularina cevap vermedi. Yirmi dakika sonra, adam, cezvelerin altindaki atesi kapatti. Birinci cezveden patatesi çikardi ve bir tabaga koy...

Palyaçonun Hikayesi

Birgün bir adam doktora gitmiş ve ona çok mutsuz olduğunu ve bu durumdan kurtulmak istediğini söylemiş. Doktor da adama yolun sonunda birsirk olduğunu, oradaki paylaçonun hergün herkesi gülüp eğlendirdiğini söylemiş ve adama sirke gitmesini tavsiye etmiş.  Fakat adam doktora : "Doktor bey, işte o palyaço benim." demiş.

İster kral, ister köylü olsun, dünyada en mutlu insan evinde huzur olandır

İster kral, ister köylü olsun, dünyada en mutlu insan evinde huzur olandır.  Goethe

Yalnız yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan da sorumluyuz

  Yalnız yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan da sorumluyuz. Moliere

Şikayet ettiğiniz yaşam, belki de başkasının hayalidir

Şikayet ettiğiniz yaşam ,belki de başkasının hayalidir. - Lev Tolstoy

Avucunuzdaki Kelebek

Ahmet Serif Izgoren'in, "Avucunuzdaki Kelebek" isimli kitabindan; Vehbi Koç, oglu Rahmi Koç'a iki mektup verir; 'birini ben olunce aç, ikincisini de beni defnettikten sonra açarsin' der. Vefat ettiginde Rahmi Bey ilk mektubu açar. Mektupta, 'Oglum, senden tek bir istegim var; beni çoraplarimla gomsunler'.

Verebileceğin en cesurca karar, kalbini ve ruhunu inciten şeyi bırakmandır

Verebileceğin en cesurca karar, kalbini ve ruhunu inciten şeyi bırakmandır. - Brigitte Nicole

Mavi Kurdele

New York’ta yasayan bir öğretmen, lise son sınıfındaki öğrencilerinin diğer insanlardan farklı özelliklerini vurgulayarak onları bir biçimde onurlandırmaya karar verir. Ve öğretmen bir gün, Helice Bridges tarafından geliştirilmiş süreci kullanarak, her bir öğrencisini teker teker tahtaya kaldırır. Kaldırdığı her öğrenciye öncelikle kendisinin (sınıf ve öğretmeni için) ne kadar özel olduğunu belirtir. Sonra her birinin yakasına, üzerinde altın harflerle “Siz çok önemlisiniz” yazılı birer mavi kurdele takar. Daha sonra kabul görmenin toplum üzerinde ne gibi etkileri olacağını anlayabilmek amacıyla sınıfına bir proje yaptırmaya karar verir.

Çocuk ve Elma Ağacı

Uzun zaman önce, küçük bir erkek çocuğunun çok sevdiği ve çevresinde her gün oyunlar oynadığı büyük bir elma ağacı vardı. Çocuk ağacın tepesine tırmanır, elmalar koparıp yer ve ağacın gölgesinde uzanıp kestirirdi. Çocuk ağacı sever, ağaç da küçük çocukla vakit geçirmekten çok hoşlanırdı.

Yaşamın Hızı

Bir zamanlar Afrika'da kayip bir sehri aramakta olan arkeologlar, beraberlerindeki esya ve yükleri, hayvanlarin ve yerlilerin yardimi ile tasiyarak uzun bir yolculuga çikmislar. Kafile zor doga kosullarinda, balta girmemis ormanlarin içinde ilerleyerek, nehirleri, çaglayanlari geçerek yolculuga günlerce devam etmis. Fakat günlerden bir gün yerlilerin bir kismi birden durmuslar. Tasidiklari yükleri yere indirmisler ve hiç konusmadan beklemeye baslamislar. Ulasmak istedikleri yere bir an önce varmak isteyen batili arkeologlar bu duruma bir anlam veremeyip, zaman kaybettiklerini ve bir an önce yola devam etmeleri gerektigini anlatarak, yerlilerin neden durduklarini ögrenmek istemisler. Fakat yerliler büyük bir suskunluk içinde sadece beklesiyorlarmis. Bu anlasilmaz durumu yerlilerin dillerinden anlayan rehber onlarla bir süre konustuktan sonra su sekilde ifade etmeye çalismis: .... çok hizli gidiyoruz. ruhlarimiz geride kaliyor...