Ana içeriğe atla

Avucunuzdaki Kelebek

Ahmet Serif Izgoren'in, "Avucunuzdaki Kelebek" isimli kitabindan;

Vehbi Koç, oglu Rahmi Koç'a iki mektup verir; 'birini ben olunce aç, ikincisini de beni defnettikten sonra açarsin' der. Vefat ettiginde Rahmi Bey ilk mektubu açar. Mektupta, 'Oglum, senden tek bir istegim var; beni çoraplarimla gomsunler'.



Imam tum israrlara ragmen bu talebi kabul etmez. Rahmetli Vehbi Koç ister istemez çorapsiz defnedilir. Defin islemi bittikten sonra Rahmi Koç ikinci mektubu açar: 'Bak oglum bir çift çorap bile goturemedim'.

---------------

"Bundan uç dort yil once USA'da dunya spastikler olimpiyati duzenleniyor.Yuz metre yarisi; Down Sendromlu kosucular... Yaris basladiginda kosuculardan birinin ayagi takiliyor, dusuyor ve aciyla bagirmaya basliyor. Çok ilginç bir sey oluyor, diger zihinsel engelli kosucular geriye donuyorlar ve dusen atleti kaldiriyorlar. Down Sendromlu bir kiz, oglani opuyor: 'Bu onu iyilestirir' diyor.

Kollarina girip teselli ediyorlar ve hep beraber yuruyerek yaris çizgisini geçiyorlar.

-----------

"Insanlar bir gun Tanri katina çikmislar. 'Sana artik ihtiyaç kalmadi ey Tanri. Biz insan bile yapabiliyoruz'. 'Oyle mi, yapin da gorelim' demis Tanri. Insanlardan biri egilmis yerden insan yapmak uzere bir avuç toprak almis. 'Hoop' demis Tanri, 'kendi topraginizdan, kendi topraginizdan..."

-----------

"Bir aksam arkadaslarim bize oturmaya geldiler. Yanlarinda Fransiz bir kiz. Kiz, universitede ihtisas yapmak için ailesinden destek istemis kabul etmisler. Yalniz, "mirasindan duseriz" demisler. Kiz bunu çok normal gorerek anlatti, biz gozlerimizi Singapur maymunlari gibi açarak dinledik!

-----------

"Bir gelin kaynanasiyla hiç geçinemiyor. Aralari o kadar kotu ki gelin aktara gidip durumu anlatiyor: 'Onu mutlaka zehirlemeliyim ama bana oyle bir zehir ver ki, kimse fark etmesin'

Yasli aktar geline bir toz vermis. 'Bunu her gun yemegine çok az karistir, fakat arani çok duzgun tut, gulumse, iyi davran ki kimse senden suphelenmesin' demis. Kizgin gelin kaynanasinin her yemegine muntazam o beyaz tozdan karistirip, bir ay omru kalan kaynanasina çok iyi davranmaya baslamis.

Aradan bir ay geçince tekrar aktara gelmis gelin: 'Bu zehrin panzehirini istiyorum. Zehirledigimi anlamasin diye kayinvalideme farkli davranmaya, gulumsemeye ve saygi gostermeye basladim. Bu sefer onun da bana tavri degisti, çok iyi bir insan oldu. Simdi benim en iyi dostum. Onun olmesine musaade edemem.' Yasli aktar cevap vermis: 'Panzehire ihtiyaç yok. Sana verdigim zehir sadece tuzdu. O bir parça tuz, bugune kadar kaç insanin arasini duzeltti anlatamam."

-------------

"Ayvalik'tayim, 2003 yazi. Kiyida, bizi dalisa goturecek tekneyi bekliyoruz. Uç genç kiz yanimiza kadar geldi. Kizlardan biri topalliyor, ayaginin birini hep surumek zorunda. Durdular, bize Belediye Plajinin oldugu yeri sordular. Biz de gosterdik; bir kilometre otede bir yer... Kizlardan saglam olan ikisi: 'Yaaa hadi geri donelim, oraya kadar bu sicakta yurunmez' diye fisildandilar. Engelli olan kiz, 'Ne var bunda? Yururuz' dedi... Saka gibi bir sey! Yurume engelli olan kiz, bizim gozumuzun onunde obur ikisini ikna etti, bize tesekkur etti ve devam ettiler. Biz gozlerimiz dolu dolu onlari seyrettik. Sizce hangisi daha engelli?

--------------

"Bir genç kiz bilge adami sasirtmak istiyor. Iki elinin arasina bir kelebek koyacak ve bilge adama, 'avucumun içinde bir kelebek var, canli mi olumu?' diye soracak. Olu derse kelebegi saliverecek, canli derse avucunu bastirip kelebegi oldurecek, bilge adam her ne derse tersini ispat etmis olacak. Kiz kapali tuttugu ellerini bilgeye dogru uzatiyor: 'Avucumun içinde bir kelebek var: Canli mi, olumu?' Bilge adam cevap vermeden once uzun uzun kizin gozlerinin içine bakiyor ve cevap veriyor: 'Canli da olmasi, olu de olmasi senin ellerinde kizim, senin ellerinde'...

--------------

"Orman muthis bir hizla yanarken kuçuk bir serçe yolundaki golden pençeleri arasina su alip ormanin uzerine birakiyor ve tekrar gole uçuyormus. Ormanin yanisini çaresizlikle izleyen hayvanlardan biri gulumseyerek bagirmis: 'Ne o, ormani birkaç damla su ile mi sondureceksin?' Serçe cevap vermis: 'Benim elimden gelen bu'...

Yorumlar

Kerem Ercömert dedi ki…
Ahmet Şerif İzgören'in hikayelerini çok seviyorum. Aracı olduğunuz için teşekkürler😊

Son Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Palyaçonun Hikayesi

Birgün bir adam doktora gitmiş ve ona çok mutsuz olduğunu ve bu durumdan kurtulmak istediğini söylemiş. Doktor da adama yolun sonunda birsirk olduğunu, oradaki paylaçonun hergün herkesi gülüp eğlendirdiğini söylemiş ve adama sirke gitmesini tavsiye etmiş.  Fakat adam doktora : "Doktor bey, işte o palyaço benim." demiş.

Yalnız yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan da sorumluyuz

  Yalnız yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan da sorumluyuz. Moliere

İster kral, ister köylü olsun, dünyada en mutlu insan evinde huzur olandır

İster kral, ister köylü olsun, dünyada en mutlu insan evinde huzur olandır.  Goethe

İhtiyar Adam ve Atı

Köyün birinde yaşlı ve çok fakir bir adam varmış. Ama kral bile onu kıskanırmış. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki kral at için ihtiyara neredeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. 'Bu at, bir at değil benim için. Bir dost. İnsan dostunu satar mı?' dermiş hep. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış. 'Seni ihtiyar bunak! Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın' demişler. İhtiyar 'Karar vermek için acele etmeyin' demiş. 'Sadece 'At kayıp' deyin. Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.' Köylüler ihtiyara kahkahalarla gülmüşler. Aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş... Meğer...

Işığı yanan ev

Misafir olduğum ev tren istasyonunun hemen yanındaydı. Akşam yemeğinden sonra çaylarımız gelmiş, sohbetler edilmişti. Üzerimde yol yorgunluğu, geldiğim yeni yerin yabancılığı vardı. Saatler ilerliyor, ağır bir uyku beni içine çekiyordu. Ev sahibine bir şey de diyemiyordum. Bir müddet daha geçti; yine bir hareket yoktu. Evin büyüğü olan Hacıanneye sıkılarak: “Anneciğim, sizin buralarda kaçta yatılıyor?” dedim. Hacıanne:”Evlâdım treni bekliyoruz. Az sonra gelecek, onu bekliyoruz” dedi. Merak ettim, tekrar sordum:”Trenden sizin bir yakınınız mı inecek ?” Hacıanne: “Hayır evlâdım, beklediğimiz trende bir tanıdığımız yok. Ancak burası uzak bir yer. Trenden buraların yabancısı birileri inebilir. Bu saatte, yakınlarda, ışığı yanan bir ev bulmazsa, sokakta kalır. Geldiğinde, “ışığı yanan bir ev“ bulsun diye bekliyoruz.”

Mutlu olmayı yarına bırakmak

Mutlu olmayı yarına bırakmak, karşıya geçmek için nehrin durmasını beklemeye benzer ve bilirsin o nehir asla durmaz. - Jean-Christophe Grangé

Hiçbir zafere çiçekli yollardan gidilmez

Hiçbir zafere çiçekli yollardan gidilmez. - La Fontaine

Ben Yolcuyum

Yaşamın anlamını kavramak için dünyayı dolaşmaya çıkan bir genç, gezdiği ülkelerden birinde ünlü bir bilgeyi ziyarete gitmişti.  Gezgin genç, bilgenin yaşadığı evde, tüm duvarların kitaplarla kaplı olduğunu gördü. Fakat evi dikkatle gözden geçirdikten sonra, yerde bir kilim, duvar dibinde yatak olarak kullanılan bir sedir, ortada ise bir masa ve sandalyeden başka evde hiçbir eşyanın olmadığını gördü ve merakla sordu: "Neden hiç eşyanız yok?" dedi. "Koltuklarınız, kanepeleriniz, büfeleriniz, Onlar nerede?"

Karga ile Leylek

Bir gün, bir bilge, kendi türleriyle uçmayı reddeden iki ayrı cins kuşa rastlar yol kenarında. Hayli merak eder bu iki farklı yaratığın nasıl olup da kendi aileleriyle, ait oldukları yerlerde yaşamak istemediklerini, nasıl olup da bir ´yabancı´yı kendi kardeşlerine yeğlediklerini. Biri karga, biri leylek... ... O kadar farklıdır ki kuşlar ihtimal veremez birbirlerini sevdiklerine, türdeşleriyle değil de birbirleriyle uçmayı yeğlediklerine. Öyle ya, karga dediğin kargalarla uçmalıdır, leylek dediğinse leyleklerle. Yaklaşır ve merakla inceler kuşları. Ta ki her ikisinin de topal olduğunu keşfedinceye kadar. O zaman anlar ki, birlikte kaçar, birlikte uçar, birlikte yaşarlar beklenenlerin yanında tutunamayanlar.O zaman anlar ki, sahip oldukları değil, sahip olmadıklarıdır kimilerini birbirlerine yakın kılan. Topal kuşlar birbirlerinin ´arıza´larını bilir ve sömürmek ya da örtmek yerine kabullenirler öylesine. En sahici dostluklar ortak varlıklar üzerine değil, ortak yoksunluklar ü...

Akıl

Bir gün ülkenin küçük kasabalarından olan Yitan'da şöyle bir haber yayılmış: - Güzel başkentimizde bir Akıl Okulu varmış. Her kim o okula giderse orada akıl öğretiliyormuş. Herkes bu haberi şaşkınlıkla birbirine anlatıyormuş. Kasabanın en zenginlerinden olan bir adam da bu haberi duyunca kahkahalarla gülmeye başlamış: - Efendim, hayatımda hiç bu kadar komik bir şey duymamıştım. Bir insan akıllıysa akıllıdır. Sonradan akıl kazanılır mı hiç? Olacak şey midir? Duyulmuş mudur? Görülmüş müdür? Bu adam çok zengin olduğu için çocuklarının hiçbirisini okutmamış. Öyle çok parası varmış ki, istese kasabanın tamamını satın alabilirmiş. Fakat çocuklarına devamlı şöyle diyormuş: - Şükürler olsun çok paramız var. Yine de paramıza para katmalıyız. Ne kadar çok kazanırsak o kadar güçlü oluruz. Çocuklarından biri ise, babasının bu düşüncesine katılmıyormuş. Devamlı: - Babacığım, okumak gibisi var mıdır? diyormuş. Bak ne çok paramız var. Ama bu parayla bilgi satın alamayız. Buna kimsenin de güc...