Ana içeriğe atla

Kaptan



Serbest olmak özgürlüktür derdi hep, bizim kaptan. Yelkenleri istediği yöne açıp gitmeyi severdi. Ben de hep şaşırırdım, nasıl oluyor da, her istediği yönde rüzgar bulabiliyor diye. Bir sırdı benim için bizim kaptanın bu yeteneği. Hadi arkadaşlar şimdi güney doğuya gidiyoruz derdi, ve yelkenleri ona göre açardık, dümenci de rotayı ayarlardı ve biz ideal rüzgarı bulurduk, inanılmaz bir tesadüftü benim için bu, adeta bir sihir. 

Hiç unutmam kaptanla son seferimiz olacak o yolculuk da böyle başlamıştı. Bilmiyordum tabi o seferin onunla paylaştığım son sefer olacağını. Onun son seferi olduğunu bildiğini de bilmiyordum. Sabahın o soğuk nemli havası, sisin içinden doğan güneşin verdiği o soğuk aydınlık gibi, insanın hem içini aydınlatıyor hem de ürpertiyordu, o aydınlattığı yürekleri. Limandan çıkarken bile rüzgarı doğru tahmin etmişti kaptan, her zamanki gibi. 

Kıyı gözden kaybolurken bana seslendi, "yanıma gelsene". Koştum gittim, kapağı kapalı, yılların neminden buruşmuş yapraklarından kabarmış seyir defterinin yanı gibi kat kat çizgilerle kaplı yüzünde bir garip gülümseme vardı. Buyur kaptan dedim, ne yapmamı emredersin? Emir değil, dedi, artık sana emretmeyeceğim, yarın sen de göreceksin, artık senden sadece bir şey isteyebilirim. Anlayamamanın verdiği boşluk ve karmaşık bir zihnin ifadesi yarı sönmüş gözlerle baktım yüzüne. Yılların insanı, anlamaz mı? 

Korkma dedi, kötü bir şey olmayacak, sadece bir devir teslim yapacağız yarın. Kime neyi devir ediyoruz kaptan dedim. Sana kaptanlığı devir edeceğim, dedi. Sen ne yapacaksın peki dedim. Yarın akşamdan itibaren ben sadece sana lazım olduğunda danışacağın bir konuma çekileceğim diye cevap verdi, tebessüm etti. Yüzü aydınlanmıştı, sevindim, kötü bir şey olmayacak diye. 

Nasıl bilebilirdim ki?... Gece suyun geminin yanından akıp giderken çıkarttığı ses ve hafif rüzgarın yelkenlere okuduğu şiirlerle geçti, gitti zaman. Gün aydınlandığında kamaramın kapısı vuruldu. Kalktım, tayfalardan birisi, kaptan geminin baş tarafında seni bekliyor dedi. 

Aceleyle üstümü başımı düzeltip koştum, ne de olsa kaptanım çağırıyordu. Gel gel Memo dedi. Bunca yıldır özgürlüğü nasıl yücelttiğimi bilirsin, her seferinde istediğim yöne gittim, değil mi? Sen de buna hep sihirmiş gibi şaşkın baktın, haksız mıyım? Gülümsedi, uzun uzun, yüzüme baktı, cevabını almaya kararlı kaptanım. Evet doğrudur kaptan dedim. O zaman özgür olmanın bedelini sana söyleyeyim, sen de öğren. 

Ben istediğim yönü, rüzgara göre seçtim bunca yıldır. Hiç rüzgara, doğaya ters yönü istemedim, biliyor muydun? Dondum kaldım. Sesim bile çıkmadı açık ağzımdan. Özgür olmak istediğini yapabilmektir ama, doğru şeyi istersen eğer dedi. Boğazım üşüdü, ağzımın açık kaldığını o zaman fark ettim. Şaşkın bir ifade takınmaktan utandım, yüzümü ateş bastı. Bugün benim son günüm diye devam etti, kaptanım. Ben bu akşamı görmeyeceğim. Neden? Çok hastayım, belki bir en fazla iki gün ömrüm var. 

Son bir defa daha özgürlüğümü yaşayacağım. Denizde ölmeyi istedim, bunu yapma şansım var. Unutma dediklerimi. Ve denize attı kendisini... Geminin yanından geçip, geride kalırken kaptanım, koştum güverte boyunca, ama bana söz vermiştiniz, size istediğimde danışabilecektim. Uzaktan, son sözleriydi, denizin maviliğinde kaybolmadan önce, duyduğum: Rüzgara sor, ben onun sesiyle fısıldarım sana...

Yorumlar

Son Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Palyaçonun Hikayesi

Birgün bir adam doktora gitmiş ve ona çok mutsuz olduğunu ve bu durumdan kurtulmak istediğini söylemiş. Doktor da adama yolun sonunda birsirk olduğunu, oradaki paylaçonun hergün herkesi gülüp eğlendirdiğini söylemiş ve adama sirke gitmesini tavsiye etmiş.  Fakat adam doktora : "Doktor bey, işte o palyaço benim." demiş.

Yalnız yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan da sorumluyuz

  Yalnız yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan da sorumluyuz. Moliere

Üç Soru

Bir zamanlar bir kralın aklına şöyle bir düşünce geldi: "Eğer bir işe ne zaman başlayacağımı; kimi dinleyeceğimi ve yapmam gereken en önemli şeyin ne olduğunu bilseydim, girdiğim her işi başarırdım."  Aklına böyle bir fikir düşünce, krallığın dört bir yanına, kim kendisine her iş için en uygun vakti, bu iş için en gerekli kişinin kim olduğunu ve yapılması gereken en önemli şeyin ne olduğunu öğretirse ona büyük bir mükafat vereceğini ilan etti.  Bilgeler kralın huzurunda toplandı, fakat sorulara verdikleri cevaplar birbirinden tamamen farklı çıktı. İlk soruya cevap olarak; kimileri her hareketin doğru vaktini bilmek için önceden günlerin, ayların, yılların yer aldığı bir takvim hazırlamak ve sıkı sıkıya buna uyarak yaşamak gerektiğini söylediler. "ancak böylece" dediler "her şey tam zamanında yapılabilir".  Diğerleri ise her hareketin doğru vaktine önceden karar verilemeyeceğini, kişinin kendisini boş eğlencelere kaptırmayıp, hep daha önce olmuş olayları iz...

Yardım

Devesiyle birlikte çölde yürümekte olan bir bedevi, güçlükle yürüyen, susuzluktan dudakları kurumuş bir adama rastlamış. Adam bedeviyi görünce su istemiş. Devesinden inmiş ona su vermiş. Suyu içen adam birden bedeviyi iterek deveye atladığı gibi kaçmaya başlamış. Bedevi arkasından bağırmış: “Tamam, deveyi al git ama senden bir ricam var. Sakın bu olayı kimseye anlatma!” Bu isteği tuhaf bulan hırsız biraz duraklayıp, nedenini sormuş: “Eğer anlatırsan, demiş bedevi, Bu her yere yayılır ve insanlar bir daha çölde muhtaç birini görünce yardım etmezler.”

Evlilik

Yeni evli bir çift vardi. Evliliklerinin daha ilk aylarinda, bu isin hiç de hayal ettikleri gibi olmadigini anlayivermislerdi. Aslinda birbirlerini sevmiyor degillerdi. Son zamanlarda o kadar sik olmasa da, evlenmeden önce sik sik birbirlerini çok sevdiklerine dair ne kadar da dil dökmüslerdi. Ama simdilerde, küçük bir söz, ufak bir hadise aralarinda orta çapli bir kavganin çikmasina yetiyordu. Bir aksam oturup, iliskilerini gözden geçirmeye karar verdiler. Her ikisi de, bosanmayi istememekle beraber, islerin böyle gitmeyeceginin farkindaydilar. Erkek, "Aklima bir fikir geldi" dedi. "Bahçeye bir agaç dikelim ve eger bu agaç üç ay içinde kurursa bosanalim. Kurumaz da büyürse bunu bir daha aklimizdan geçirmeyelim. Bu süre içinde de ayri ayri odalarda kalalim." Bu ilginç fikir kizin da hosuna gitti.Ertesi gün gidip bir meyve fidani aldilar ve birlikte bahçeye diktiler. Aradan bir ay geçti. Bir gece bahçede karsilastilar. Her ikisinin de elinde iç...

Verebileceğin en cesurca karar, kalbini ve ruhunu inciten şeyi bırakmandır

Verebileceğin en cesurca karar, kalbini ve ruhunu inciten şeyi bırakmandır. - Brigitte Nicole

Mutlu insanlar; her şeyin en iyisine sahip olanlar değil, sahip olduklarını kaybetmeyecek kadar çok sevenlerdir

Mutlu insanlar; her şeyin en iyisine sahip olanlar değil, sahip olduklarını kaybetmeyecek kadar çok sevenlerdir. Bukowski

Beklemesini bilenin her şey ayağına gelir

 Beklemesini bilenin her şey ayağına gelir. Honoré de Balzac

Şikayet ettiğiniz yaşam, belki de başkasının hayalidir

Şikayet ettiğiniz yaşam ,belki de başkasının hayalidir. - Lev Tolstoy

Kahve Patates ve Yumurta

Bir zamanlar, her seyden sürekli sikayet eden; her gün hayatinin ne kadar berbat oldugundan yakinan bir kiz vardi. Hayat, ona göre, çok kötüydü ve sürekli savasmaktan, mücadele etmekten yorulmustu. Bir problemi çözer çözmez, bir yenisi çikiyordu karsisina. Genç kizin bu yakinmalari karsisinda, meslegi asçilik olan babasi ona bir hayat dersi vermeye niyetlendi. Bir gün onu mutfaga götürdü. Üç ayri cezveyi suyla doldurdu ve atesin üzerine koydu. Cezvelerdeki sular kaynamaya baslayinca, bir cezveye bir patates, digerine bir yumurta, sonuncusuna da kahve ekirdeklerini koydu. Daha sonra kizina tek kelime etmeden, beklemeye basladi. Kizi da Hiçbir sey anlamadigi bu faaliyeti seyrediyor ve sonunda karsilasacagi seyi görmeyi bekliyordu. Ama o kadar sabirsizdi ki, sizlanmaya ve daha ne kadar bekleyeceklerini sormaya basladi. Babasi onun bu israrli sorularina cevap vermedi. Yirmi dakika sonra, adam, cezvelerin altindaki atesi kapatti. Birinci cezveden patatesi çikardi ve bir tabaga koy...