Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kuyumcu

Vaktiyle bir bilge hoca, yıllarca yanında yetiştirdiği öğrencisinin seviyesini öğrenmek ister.  Onun eline çok parlak ve gizemli görüntüye sahip iri bir nesne verip: "Oğlum" der, "Bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en sonra da kuyumcuya göster. Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, gel bana bildir.

Sen Uyurken

Sevgili çocuğum, seni uyurken seyretmek, nefes alışını duymak için sessizce odana girdim. Gözlerin kapalı, huzur içindesin. Sarı buklelerin melek yüzünü çerçeveliyor. Bir kaç dakika önce çalışma odamda çalışırken birdenbire içimin sıkıldığını fark ettim. Dikkatimi işime veremedim ve bu yüzden sessizce seninle konuşmak üzere odana geldim. Bu sabah, yavaş giyindiğin için sabırsızlanıp, Sana söylendim. Yemek fişini kaybettiğin için seni azarladım ve kahvaltı ederken gömleğine süt döktüğün için sana sert sert baktım.

Maket

-Emre! Haydi, kalk oğlum! Okula geç kalacaksın. Emre, annesinin sesiyle uyandı ve: -Tamam anne! Az sonra geliyorum, dedi. Sabahları erken kalkmak onun için oldukça zor oluyordu. Çünkü annesinin bütün ısrarlarına rağmen gece çok geç yatıyordu. Her sabah kendi kendine: "Bu akşam erkenden yatacağım. Azıcık uykuyla okula gitmek çok zor geliyor, bana." diyordu, ama akşamları televizyon izlemekten vazgeçemiyordu. Bu nedenle kendi iyiliği için aldığı kararı yine kendisi bozmuş oluyordu. Bu sabah da erkenden kalkıp okula gitmek ona çok zor gelmişti. O gün okulda öğretmeni onları biraz uğraştıracak bir ödev verdi. Öğrencilerin seçecekleri bir dalda ve konuda ödev hazırlamalarını isteyerek: - Resim yapabilirsiniz. Konusuna siz karar vereceksiniz. Bir şiir de yazabilirsiniz. Veya bir hikâye, hatta bir masal olabilir. Beğendiğiniz ve tamamen kendi çabanızla hazırlayacağınız bir maket de olabilir. Yapmak istediğiniz şeye kendiniz karar vereceksiniz. Bu ödev için size iki hafta süre ver

Haznedar

Bir zamanlar Ayaz adlı bir köle varmış. Takdir bu ya, köle bir gün Sultan Mahmud’un kölesi olmuş. Sultan, köleyi taşıdığı asil karakteri sebebiyle çok sevmiş. Derken Sultan’ın öylesine itimadını kazanmış ki, bütün sultanlığın haznedârı tayin edilmiş ve en kıymetli ve zarif mücevherler, taşlar ona emanet edilir olmuş. Bu gelişmeyi gören saraylılar ise durumdan pek rahatsız olmuşlar. Hasetleri ve kibirleri yüzünden, sözüm ona basit bir köleye böyle bir mevki verilmesini ve kendi rütbelerine çıkarılmasını bir türlü hazmedememişler. Bu duygular içinde, özellikle Sultan yakınlardaysa ondan gün geçtikçe daha çok şikayet etmeye başlamışlar ve asil ruhlu kölenin itibarını zedelemek için ellerinden geleni yapmışlar. Bir gün Sultan’ın huzurunda bir saraylının diğerine şöyle dediği duyulmuş: “Köle Ayaz’ın sık sık hazineye gittiğini biliyor musun? Onun mücevherlerimizi çaldığından adım gibi eminim.” Sultan kulaklarına inanamamış. “İşin aslını kendi gözlerimle görmeliyim” demiş. Duvara küçük bir

Kibritçi Kız

Bir yılbaşı gecesiydi. Dondurucu, kavurucu bir soğuk vardı. Yoldan geçenler paltolarının yakasını kaldırmışlar, atkılarına bürünmüşler, hızlı hızlı yürüyorlardı. Kimi evine geç kalmış, acele ediyor, kimi bir eğlence yerine gidiyordu. Çocuklar koşuyorlar, birbirlerine kartopu atıyorlardı. Gecenin zevkini en çok onlar çıkarıyorlardı. Kahkahalarla gülüyorlar, sevinçle haykırıyorlardı. Yalnız bir çocuk vardı ki gelip geçenler onun farkında değillerdi. Ufak bir kız çoçuğu. Başı açık, elbisesi yama içinde, yoksul bir kızcağız. Bir kapının önüne büzülmüş, çıplak ayaklarını altına almıştı. Soğuktan morarmış tir tir titriyordu. Üzerinde oturduğu taş basamakta buz gibiydi. Yavrucağız da sanki donmuş, bir buz parçası kesilmişti. Geniş bir mukavva kutunun içine sıralanmış kibrit kutularına bakarken gözleri yaşarıyordu. Evet, bu bir kibritçi kızdı. O gün bir tek kutu kibrit bile satamamıştı. Satsa, bir kaç kuruş para kazansa, kalkıp evine gider, annesiyle birlikte hiç olmazsa bir kase sıcak çorb

Armağan

Kaf Dağı' nın da ötesindeki masal ülkelerinden birinde, harikalar diyarının kraliçesinin bir bebeği olmuş. Harikalar diyarının koruyucuları olan periler ve periler prensesi, küçük bebeğin beşiğinin etrafına birikmişler. Kraliçe etrafındaki perilere dönerek şöyle demiş: "Bu küçük bebeğe en değerli olduğunu düşündüğünüz şeyleri hediye edin!" Birinci peri uyuyan bebeğe eğilip şöyle demiş: "Ben sihirli gücümle sana görenin hayran kalacağı bir güzellik armağan ediyorum. Göz kamaştıracaksın!"

Kral ve Dilenci

Bir kral sabah gezintisi sirasinda bir dilenciye rastlar. "Dile benden ne dilersen" der. Dilenci güler ve "Sanki dilegimi gerçeklestirebilecekmis gibi soruyorsunuz." diye yanitlar. Kral alinir ve söylesi koyulasir. - Pek tabii her dedigini yerine getirebilirim. Sen söyle hele, ne istiyorsun? - Söz vermeden önce iki kez düsünün kralim.

Son Yorumlar