Ana içeriğe atla

Kayıtlar

İyilik ve Vefa

Bir kurdu avcılar fena halde sıkıştırmıştır. Kurt ormanda oraya buraya kaçmakta, ancak peşindeki avcıları bir türlü ekememektedir. Canını kurtarmak için deli gibi koşarken bir köylüye rastlar. Köylü elinde yabasıyla tarlasına girmektedir. Kurt adamın önüne çöker ve yalvarmaya başlar: "Ey insan ne olur yardım et bana, peşimdeki avcılardan kaçacak nefesim kalmadı, eğer sen yardım etmezsen biraz sonra yakalayıp öldürecekler." Köylü bir an düşündükten sonra yanındaki boş çuvalı açar, kurda içine girmesini söyler. Çuvalın ağzını bağlar, sırtına vurur ve yürümeye devam eder. Birkaç dakika sonra da avcılara rastlar. Avcılar köylüye bu civarda bir kurt görüp görmediğini sorarlar, köylü "görmedim" der ve avcılar uzaklaşır. Avcıların iyice uzaklaştığından emin olduktan sonra köylü sırtındaki torbayı indirir, ağzını açar, kurdu dışarı salar. Çok teşekkür ederim" der kurt, "Bana büyük bir iyilik yaptın" Önemli değil" der köylü ve tarlasına gitmek üzere yürüm

Karga ile Leylek

Bir gün, bir bilge, kendi türleriyle uçmayı reddeden iki ayrı cins kuşa rastlar yol kenarında. Hayli merak eder bu iki farklı yaratığın nasıl olup da kendi aileleriyle, ait oldukları yerlerde yaşamak istemediklerini, nasıl olup da bir ´yabancı´yı kendi kardeşlerine yeğlediklerini. Biri karga, biri leylek... ... O kadar farklıdır ki kuşlar ihtimal veremez birbirlerini sevdiklerine, türdeşleriyle değil de birbirleriyle uçmayı yeğlediklerine. Öyle ya, karga dediğin kargalarla uçmalıdır, leylek dediğinse leyleklerle. Yaklaşır ve merakla inceler kuşları. Ta ki her ikisinin de topal olduğunu keşfedinceye kadar. O zaman anlar ki, birlikte kaçar, birlikte uçar, birlikte yaşarlar beklenenlerin yanında tutunamayanlar.O zaman anlar ki, sahip oldukları değil, sahip olmadıklarıdır kimilerini birbirlerine yakın kılan. Topal kuşlar birbirlerinin ´arıza´larını bilir ve sömürmek ya da örtmek yerine kabullenirler öylesine. En sahici dostluklar ortak varlıklar üzerine değil, ortak yoksunluklar üzerine

Einstein ve Şoförü

Einstein konferaslarina hep özel soförü ile giderdi. Yine bir konferansa gitmek üzere yola çiktiklari bir gün soförü Einstein'a ; "Efendim, uzun zamandir siz konusmanizi yaparken ben de arka siralarda oturup sizi dinliyorum ve artik neredeyse söyleyeceginiz her seyi kelimesi kelimesine biliyorum" dedi.

Yaşlı Bilge Adam

92 yaşlarında, kısa, çok iyi görünümlü, görünümüne aşırı derecede önem veren bir adam, bugün yaşlı insanların evine taşınıyor. Huzur evinin lobisinde birkaç saat bekledikten sonra, odasının hazır olduğu söylendiğinde nazikçe gülümsüyor. 70 yaşındaki karısı yakın geçmişte vefat etmiş ve evini terketmek zorunda kalmış. Asansöre doğru yavaşça bastonunu kullanarak yürürken ona küçük odasını tasvir ediyorum ve pencerede asılı olan ve perde görevi gören bir kağıttan da bahsediyorum. - “Bunu çok sevdim ", diyor, eline yeni bir oyuncak verilmiş 8 yaşındaki bir çocuğun hayranlığı ile. -“Bay Gagne, odayı henüz görmediniz, bir saniye bekleyin, neredeyse vardık. " " Bunun onunla bir alakası yok ", diye cevap veriyor. " Zihnimde odamı sevdiğim zaten karar verilmiş durumda. Bu her sabah kalktığımda verdiğim bir karar.” " Mutluluk ilerisi için seçtiğim bir şey. Odayı sevip sevmemem mobilyalara bağlı değil, yada dekorla – daha ziyade onu nasıl görmeye karar verdiğime

İki Sevgili

Heybeliada'daki Deniz Okulu'ndan mezun olan Ismail Türe, kendi gibi Gelibolulu olan bir genç kizakaptirir gönlünü. Iki sevgili parmaklarina nisan yüzügü taksalar da, birbirlerini çok seyrek görmektedirler. Ismail Türe denizaltida muhabere subayi olarak görevlidir çünkü. Üstegmenin aklina harika bir fikir gelir; nisanlisina isikli mors alfabesini ögretecek, Çanakkale'den geçis yapacaklari geceyi planli oldugu için önceden bildirecek ve böylelikle haberleseceklerdir. Bogazi yüzeyden geçmekte olan denizaltinn kulesindeki denizciler sigara içmekte, sohbet etmektedirler. Aralarindan birinin heyecanli oldugu her halinden belli olmaktadir. Gelibolu kiyilarina geldiklerinde, karanlik içindeki evlerden birinden bir el fenerinin yanip söndügü görülür: "Seni seviyorum..." Arkadaslari gülümseyerek Ismail Türe'ye bakarken, genç asik elindeki fenerle sevgilisine karsilik vermektedir... Bu olaydan sonra iki sevgilinin aski düsmez olur denizalticilarin dillerinden. Herkes,

Umut her zaman vardır

Solgun yüzü her geçen gün biraz daha soluyor, sanki hayat omuzlarina her geçen gün biraz daha yükleniyordu. Yasamdan bikmisti, gözleri yilgin bakiyordu. Isil isil olmasi gereken o gözler sönük ve bitikti sanki... Umut her gün ölümü biraz daha yaklasmis olarak, daha 21 de ölümü ensesinde hissediyordu. Umut ölüyordu..., Aldigi o kemoterapi denen illet onu daha ölmeden öldürüyordu.. Ilaç sonrasi çektigi aciyi bir tek o biliyordu.. Umut ölüyordu.. Bir seferinde: - Ölmek istemiyorum demisti doktoruna. - Basket takiminda idim, yeni bir klüpten transfer teklifi gelmisti, sonra gitar çaliyorum. Daha çalmasini ögrenmek istedigim çok parça var. Ben bir psikolog olacagim sonra. Bunlari 6 aya nasil sigdiririm söyler misiniz bana ?diye bagirdi. Umut, sitemi sadece kaderineydi koskoca doktor un gözleri doldu. Umut ölüyordu.. Kendini çok kötü hissettigi bir gün ailesi onu gene apar topar hastaneye kaldirdi. Acil kan gerekiyordu. Aileden kimsenin kani uymadigi için, kan anonsla arandi. Yener o sirada

Büyü Dükkanı

Uzak diyarlardan birinde bir ülkede, yemyeşil tepelerin arasında, kışın bembeyaz bir kar örtüsü ile, baharda rengarenk kır çiçekleri ile kaplanan bir vadi vardı. Ortasından küçük bir ırmağın geçtiği bu vadi "büyülü vadi" olarak anılırdı. Ona bu adı veren ise, vadideki ilginç bir dükkân ile, bu dükkânda yaşananlardı. Ünü ülkenin dört bir yanına yayılmış olan dükkânın adı "büyü dükkânı" idi. Büyü dükkânı'nın sahibi, ak saçlı, ak sakallı bir ihtiyardı. Burası, aynı zamanda onun yaşadığı yerdi. Bu nedenle dükkânın dışarıdan görüntüsü, tıpkı bir ev gibiydi. Üç tarafında da yeşil çerçeveli pencerelerin olduğu, tamamı ahşaptan yapılmış olan bu binaya, bir verandadan giriliyordu. İçeri girer girmez, ilginç eşyalarla donanmış oldukça geniş bir oda ile karşılaşıyordunuz. Büyük bir kütüphane, üzerlerinde çok sayıda eşyanın bulunduğu raflar, masa ve konsollar, dükkânın dört bir tarafını kaplıyordu. Ancak bu kalabalık görüntü içinde çok etkileyici bir düzen göze çarpıyordu.

Son Yorumlar