Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Bu nasıl bir sevgi?

Evini yeniden dekore ettirmek isteyen japon bunun icin bir duvari yikar Japon evlerinde genellikle ki tahta duvar arasinda cukur bir bosluk bulunur. Duvari yikarken, orada disardan gelen bir civinin ayagina battigi icin sikismis bir kertenkele gorur. Adam bunu gordugunde kendini kotu hisseder ve ayni zamanda meraklanirda kertenkelenin ayagina cakilmis civiyi gorunce. Muhtemelen bu civi 10 yil once, ev yapilirken cakilmisti. Nasil olmustu da kertenkele bu pozisyonda hic kipirdamadan 10 yil boyunca yasamayi basarmisti? Karanlik bir duvar boslugunda hic kipirdamadan 10 yil boyunca yasamak cok zor olmaliydi. Sonra bu kertenkelenin 10 yildir hic kipirdamadan nasil 10 yil yasadigini dusundu- ayak civilenmisti!! Boylece calismayi birakir ve kertenkeleyi izlemeye baslar, ne yiyor acaba? Sonra nereden ciktigini farkedemedigi baska bir kertenkele gelir agzinda tasidigi yemekle... Inanilmaz!!! Adami sersemletir gordugu manzara. Bu nasil bir sevgi? Ayagi civilenmis kertenkele, 10 yildir diger kert

Aşkı Anlamak

Bir zamanlar, bütün duygu ve kavramaların üzerinde yaşadığı bir ada varmış. Mutluluk, Üzüntü, Bilgi ve tüm diğerleri... Aşk da dahil. Bir gün, adanın sulara gömülmekte olduğu haberi gelmiş. Bunun üzerine hepsi adayı terk etmek için sandallarını hazırlamışlar. Aşk , adada en sona kalan duydu olmuş. Çünkü mümkün olan en son ana kadar beklemek istemiş. Ada neredeyse batmak üzereyken, Aşk başka çare olmadığı için yardım istemeye karar vermiş. Zenginlik, çok büyük bir teknenin içindeymiş. ”Zenginlik, beni de yanına alır mısın?” diye sormuş Aşk. “Hayır” demiş Zenginlik, “Alamam. Teknemde çok fazla altın ve gümüş var, senin için yer kalmadı.” Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir’den yardım istemiş.”Kibir, lütfen bana yardım et!” “Sana yardım edemem Aşk. Sırılsıklamsın ve yelkenlimi mahvedebilirsin.” Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk ona yönelmiş. “ Üzüntü, seninle geleyim.” “Off, Aşk... O kadar kötüyüm ki, yalnız kalmaya ihtiyacım var.” Mutluluk da Aşk’ın yanından geçmiş; ama o kadar mutl

Mutluluk

Büyük bir kedi kuyruğuyla oynayan küçük kediye sormuş: "Neden kuyruğunu kovalıyorsun?" Yavru kedi yanıt vermiş: "Bir kedi için en güzel şeyin mutluluk, mutluluğunda kuyruğum olduğunu öğrendim. Bu nedenle onu kovalıyorum, yakaladığımda mutluluğa kavuşacağım." Bunun üzerine yaşlı kedi şöyle demiş: "Gençken ben de mutluluğun kuyruğum olduğuna karar vermiştim. Ama şunu farkettim; ne zaman onu kovalasam benden uzaklaşıyor, ne zaman kendi yoluma gitsem hep peşimden geliyor."

1000 Misket Teorisi

Genc adam yoğun iş temposundan iyice bunalmıştı. Vakit akşama yaklaşıyordu, ama mesai kavramına çok yabancı oldugu icin evine ne zaman gidecegi belli değildi. Basını iki elinin arasina aldı, gözlerini sıkıca kapadı. Çok para kazanıyordu. Yoneticiydi, bircok insanın imrenerek baktıgı bir konumdaydı. Ama yaşadıgı hayatı hayat olarak görmüyordu. "Bu ne bicim hayat böyle!" diye söylendi kendi kendine Hafta sonlarında dahi evine gidemiyordu. Toplantılar, iş seyahatleri,yazısmalar ve koşuşturmacayla gecen bir hayat. Ailesine,çocuklarına vakit ayıramıyordu. Pek cok yakın dostunun adını dahi unutmuştu.Bu karamsarlık icinde kıvranırken, bir den çekmecesindeki kücük radyosu aklına geldi. Radyoyu açtı. Yayınlanan muzik parcasi ile biraz rahatladıgını hissetti. Müzigin ardından yaslı bir adamın konusmasıyla gayri ihtiyari radyoyu kapatmak istedi. Ama birden durdu. Ilginç bir teoriden bahsedecegini soylüyordu yaslı adam. "BİN MİSKET TEORİSİ"ni anlatacaktı. Merakla dinlemeye bas

İki Arkadaş

Çölde yolculuk eden iki arkadaşın yolculugunun bir noktasinda bir münakasa olur ve biri digerine tokat atar. Tokadi yiyenin cani acir ama bir sey söylemeden kuma söyle yazar : "BUGÜN EN iYi ARKADASIM BENi TOKATLADI". Bir vahaya gelene kadar yürümeye devam ederler ve suya girmeye karar verirler. Tokadi yiyen batakliga saplanir ve bogulmaya baslar ama arkadasi kurtarir. Yari bogulmadan kurtulduktan sonra bir tasa söyle yazar : "BUGÜN EN iYi ARKADAŞIM HAYATIMI KURTARDI". Tokadi atan ve hayat kurtaran sorar : "Canini acittigimda kuma yazdin neden simdi tasa?" Digeri cevaplar : "Birisi canimizi yaktiginda kuma yazmaliyiz ki bagislama rüzgari silebilsin ama biri bizim için iyi bir sey yaparsa tasa kazimaliyiz ki hiç bir rüzgar silemesin.

Çerçevenin Arkasındaki Mektup

Karımı 1998'in sonbaharında kaybettim... Yedi senelik evliliğimizin iki senesini kanser tedavisi için hastanelerde geçirmiştik. Karım, her evlilik yıldönümümüzde ikimizin fotoğrafını çerçeveler, "Bunlar bizim hayatımızın gölgeleri" derdi. Öldüğünde, yedi tane resmimiz vardı. 97'in bir gecesinde onu aldattım. Oysa, ona sürekli onu ne kadar çok sevdiğimi ve sonsuza kadar sadık kalacağımı söylerdim. Ölmeden iki hafta önce yine aynı şeyi tekrarladım. Tuhaf bir gülümsemeyle baktı bana ve sadece: * Biliyorum dedi İzmir'e kar yağdığı gün, yani bir ay önce, evdeydim. Fotoğraflarımıza bakıyordum yine. Her çerçevenin altında bir harf olduğunu ilk kez o gün farkettim. A. R. K. A. S. I. N. Gerisi için yılları yetmemişti. Ama sanırım "Arkasına bak" filan yazmaya niyetlenmişti. Hemen çerçevelerin arkasına baktım. Hiçbir şey yoktu. Sonra bir şey dürttü beni, hepsini teker eker söktüm. İnanabiliyor musunuz, her birinin arkasından bir mektup çıktı! Geçirdiğimiz her sene

Tuzlu Kahve

Kıza bir partide rastlamıştı.. Harika birşeydi . O gün peşinde o kadar delikanlı vardı ki. Partinin sonunda kızı kahve içmeye davet etti. Kız parti boyu dikkatini çekmeyen oğlanın davetine şaşırdı, ama tam bir kibarlık gösterisi yaparak kabul etti . Hemen köşedeki şirin kafeye oturdular. Delikanlı öyle heyecanlıydı ki, kalbinin çarpmasından konuşamıyordu. Onun bu hali kızın da huzurunu kaçırdı. "Ben artık gideyim" demeye hazırlanırken, delikanlı birden garsonu çağırdı. "Bana biraz tuz getirir misiniz" dedi. "Kahveme koymak için.." Yan masalardan bile şaşkın yüzler delikanlıya baktı. Kahveye tuz!. Delikanlı kıpkırmızı oldu utançtan, ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye başladı. Kız, merakla "Garip bir ağız tadınız var" dedi. Delikanlı anlattı: "Çocukken deniz kenarında yaşardık Hep deniz kenarında ve denizde oynardım Denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi Bu tatla büyüdüm ben. Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan Ne zaman o

Kızılderili

Yaşlı Kızılderili reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki köpeği izliyorlardı. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve oniki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı. Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri köpekti bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için biri yeterli gözükürken niye ötekinin de olduğunu, hem niye renklerinin illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla sordu dedesine. Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı. "Onlar" dedi, "benim için iki simgedir evlat." "Neyin simgesi" diye sordu çocuk. "İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları." Çocuk, sözün burasında, mücadele varsa, kazananı da olmalı diye düşündü ve her çocuğa

Sucu

Hindistan'da bir sucu, boynuna astigi uzun bir sopanin uclarina taktigi iki buyuk kovayla su tasirmis. Kovalardan biri catlakmis. Saglam olan kova her seferinde irmaktan patronun evine ulasan uzun yolu dolu olarak tamamlarken, catlak kova icine konan suyun sadece yarisini eve ulastirabilirmis.Bu durum iki yil boyunca her gun boyle devam etmis. Sucu her seferinde patronunun evine sadece 1,5 kova su goturebilirmis. Saglam kova basarisindan gurur duyarken, zavalli catlak kova gorevinin sadece yarisini yerine getiriyor olmaktan dolayi utanc duyuyormus. Iki yilin sonunda bir gun catlak kova irmagin kiyisinda sucuya seslenmis. "Kendimden utaniyorum ve senden ozur dilemek istiyorum." "Neden?..." diye sormus sucu. "Niye utanc duyuyorsun?..." Kova cevap vermis: "Cunku iki yildir catlagimdan su sizdigi icin tasima gorevimin sadece yarisini yerine getirebiliyorum. Benim kusurumdan dolayi sen bu kadar calismana ragmen, emeklerinin tam karsiligini alamiyorsun.

Sedef Çiçeği

Mahkeme salonunda, seksenlerindeki yaşlı çiftin durumu içler acısıydı. Adam inatçı bakışlarla suskun, Nine'nin ağlamaktan iyice çukurlaşmış gözleri ve keskin çizgileriyle bıkkın bakışları süzüyordu etrafını...Ve Hakimin tokmak sesiyle sustu uğultu ve tok sesiyle, sözü yaşlı kadına verdi, hakim... "Anlat teyze neden boşanmak istiyorsun...?" Yaşlı kadın derin bir nefes çektikten sonra baş örtüsüyle ağzını aralayıp, kısılmış sesiyle konuşmaya başladı... "Bu herif yetti gari, 50 yıldır bezdirdi hayattan..." Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu mahkeme salonunda... Sessizlik bu tür haberleri her gün manşet yapan gazetecilerden birinin flaşıyla bozuldu, kimbilir nasıl bir manşet atacaklardı, yaşanmış 50 yılın ardından... Çok sayıda gazeteci izliyordu davayı, kadın neler diyecekti..Herkes onu dinliyordu.. Yaşlı kadının gözleri doldu...Ve devam etti... "Bizim bir sedef çiçeği vardı, çok sevdiğim...O bilmez...50 yıl önceydi.. O çiçeği bana verdiği çiçeklerin arasın

Kayınvalide

Uzun yillar once Cinde Li-Li adli bir kiz evlenir ve ayni evde kocasi ve kaynanasi ile birlikte yasamaya baslar. Lakin kisa bir sure sonra kayinvaldesi ile gecinilmenin cok zor oldugunu anlar. Ikisininde kisiligi tamamen farklidir buda onlarin sik sik kavga edip tartismalarina yol acar. Bu cin geleneklerine gore hos bir davranis degildir ve cevrenin oldukca tepkisini alir. Birkac ay sonra bitmez tukenmez gelin kaynana kavgalarindan ev onun ve annesi ile karisi arasinda kalan esi icinde cehennem haline gelmistir. Artik birseyler yapmak gerektigine inanan genckiz dogru babasinin eski bir arkadasi olan baharatciya kosar ve derdini anlatir. Yasli adam ona bitkilerden yaptigi bir ekstre hazirlar ve bunu 3 ay boyunca hergun azar azar kaynanasi icin yaptigi yemeklerin icine koymasini soyler. Zehir az az verilecek , boylece onu gelininin oldurdugu belli olmayacaktir. Yasli adam genc kiza kimsenin ve esinin suphelenmemesi icin kaynanasina cok iyi davranmasini ona en guzel yemekleri yapmasini so

Kapı

19'uncu yüzyılın büyük İngiliz ressamlarından William Holman Hunt'ın, bir bahçeyi anlatan tablosu Londra Kraliyet Akademisi'nde sergileniyordu. Hunt'ın "Evrenin Işığı" adını verdiği bu tabloda gece elinde bir fenerle bahçede duran filozof görünüşlü bir adam vardı. Adam, öteki eliyle bir kapıyı vuruyor ve içeriden sanki bir yanıt bekliyormuşcasına duruyordu. Tabloyu inceleyen bir sanat eleştirmeni Hunt'a döndü: "Güzel bir tablo doğrusu, ama anlamını bir türlü kavrayamadım" dedi."Adamın vurduğu kapı hiç açılmayacak mı? Ona kapı kolu çizmeyi unutmuşsunuz da..." Hunt gülümsedi. "Adam sıradan bir kapıya vurmuyor ki..." dedi ve tablosunun anlamını açıkladı. "Bu kapı, insan kalbini simgeliyor. Ancak içeriden açılabildiği için dışında kola gereksinim yoktur..." Ayrıca, önemli olan bu kapı açıldıktan sonrası....!!!..... Kapının sana her zaman açık olabilmesini sağlayabilmek...

Kahin

İçi sıkılıyordu. anlayamadiği bir duygu icini burkuyordu. En iyisi ona gitmekti. O yardımcı olabilirdi. Telefon açtı kahine. “imkansız, tam çıkmak üzereydim." "lütfen" dedi kadın kendisini kıramayacağını düşünerek... çok zengindi kadın, ülkenin en zenginlerinden. doğaüstü güçlere inanırdı ve kahinin müdavimlerindendi. tabii ki kahin böyle iyi bir müşterisini kıramamıştı. karşılıklı oturuyorlardı. önlerindeki suya baktı kahin, kaşları çatıldı, gözbebekleri büyüdü, alt dudağı düştü, kafasını kaldırıp ona baktı "çok üzgünüm" dedi, durakladı, belli ki söylemek istemiyordu. "ne?" dedi kadın ısrarla, ve kahin söyledi :"suda yarını göremiyorum..." yıkılmıştı kadın. medyum bugüne kadar hiç yanılmamıştı. yarın olmadığına göre bu gece ölecekti. ne yapmalıydı? evine gitti, vasiyetini yazdı, biraz tv izledi. uykusu gelmışti. son gecesiydi ve ne yapacagını bilmiyordu.en iyisi uyumaktı. böylece ölürken hiç bir şey hissetmezdi. yatağına uzandı, gözlerini k

Rüzgar estiğinde uyuyabilir misin?

Çok yakışıklı genç bir adam Amerika'nın batısındaki bir çiftliğe iş başvurusunda bulunmuştu. Çiftliğin sahibi ona özelliklerini sorduğunda genç adam kendine güvenen bir edayla şöyle cevap vermişti: " Rüzgar estiğinde dahi uyuyabilirim" Bu söz yaşlı çiftlik sahibinin kafasını çok karıştırmıştı, fakat bu zeki genç adamdan da çok hoşlanmıştı bu yüzden onu işe aldı. Birkaç gün sonra yaşlı çiftlik sahibi ile karısı gece yarısı çok sert ve şiddetli bir rüzgarla uykularından fırladılar. Bir sorun çıkma ihtimaline karşı her yeri kontrol etmeye başladılar. Pencere ve kapıdaki kepenklerin sıkıca kapatılıp kancalarının yerlerine takıldığını gördüler. Kalın ağaç kütükleri ise sıra sıra şöminenin yanına dizilmişti. Tarım araçları güvenli bir şekilde hangara yerleştirilmişti. Traktör garajdaydı. Ahırın kapısı düzgün bir şekilde kapatılmış ve kilitlenmişti. Hatta içerideki tüm hayvanlar oldukça sakindiler . Genç adam hemen ilerdeki kulübesinde huzurlu bir şekilde uyuyordu. İşte o anda y

Dört Mum

Bir odada dört mum sessizce yanıyordu. O kadar derin bir sessizlik hüküm sürüyordu ki odada, aralarında fısıltı şeklindeki konuşmaları bile rahatlıkla işitiliyordu. 1.Mum 'ben BARIŞ'ım ! dedi.Ancak kimse benim sürekli yanık kalıp, etrafıma ışık saçabilmeme yardımcı olmuyor. Artık sönmek üzereyim... Ve sessizce karanlığa gömülüverir... 2.Mum 'ben GÜVEN 'im der. Ama artık gerekli olduğuma inanmıyorum.. Yanık kalmamın da bir kıymeti kalmadı, diye eklerken hafif bir esinti ışığını söndürüverir. 3.Mum çok üzgündür. 'ben SEVGİ'yim' ama etrafıma ışık verecek gücüm kalmadı. İnsanlar beni hep kenara itiyorlar. Kendilerine en yakın olanları bile sevmemeye basladılar. Sessizce söner gider Sevgi mumu... O sırada içeri aniden bir çocuk girer. 3 mumun söndüğünü görünce sebebini sorar ve niçin sonuna kadar yanmadıklarına hayıflanarak ağlamaya başlar. 4.Mum, yumusak ve yatıştırıcı sesi ile çocuğa ağlamamasını söyler. " Korkma ben etrafıma ışık saçtığım sürece digerleri

Kazanmak İçin

Birkac yil once Seattle ozel Olimpiyatlarinda zihinsel engelli olan 9 yarismaci 100 metre kosusu icin baslama cizgisinde toplandilar. Basla isaretiyle birlikte hepsi birden yarisa basladilar.Bir hamlede baslamadilar belki ama,yarisi bitirmek ve kazanmak icin istekliydiler. Yaris baslar baslamaz iclerinden genc bir delikanli tokezleyip yere dustu ve aglamaya basladi. Diger 8 yarismaci genc delikanlinin hickiriklarini duydular ve yavaslayarak geriye baktilar. Sonra hepsi yonlerini degistirdiler geriye donerek, delikanlinin yanina geldiler iclerinden Down sendromlu bie kiz egilip, genc delikanlinin yanagina bir opucuk kondurup ''Bu onun daha iyi olmasini saglar.'' dedi. Sonra dokuzu birden kolkola girdiler ve bitis cizgisine dogru hepbirlikte yuruduler. Stadyumdaki herkes ayaga kalkip gozyaslari icinde dakikalarca bu yurekli insanlari alkisladilar. O gun orada bulunan herkes hala bu oykuyu anlatiyor.

Son Yaprak

Ülkenin batisindaki küçük bir mahallenin bir sokaginin neredeyse tamami ressamlardan olusmaktaydi. Bu mahallede, üç katli bodur bir tugla yigininin tepesinde iki kiz arkadasin stüdyolari bulunmaktaydi. Alt katlarinda ise yasli bir ressam otururdu. Günlerden bir gün kiz arkadaslardan biri zatürree hastaligina yakalandi.

19. Yüzyıl

19.yüzyilda Almanya'nin Mülhaym sehrindeki Ren nehrinin bir yakasinda Almanlar, öbür yakasinda da Fransizlar oturuyordu. Fransizlar, her sene nehrin Almanlardaki kismina geçip mahsulün tümünü toplayip götürüyorlardi. O siralar, birligini temin edemeyen güçsüz Almanlar ise buna fazla ses çikaramiyorlardi tabi. Her sene böyle olunca çareyi Osmanli Sultanina durumu yazip, imdat istemekte bulurlar. Mektupta söyle demektedir: "Fransizlar her sene bize zulmediyor, mahsulümüzü elimizden aliyorlar.Siz ki, dünyaya adalet dagitan bir imparatorlugun sultani,Islamiyetin de halifesisiniz. Bizi su zulümden kurtarin. Asker gönderin. Ürünlerimizi bu sene olsuntoplama imkani saglayin." Çöküs faslina girildigi bir zamana denk gelen yardim istegini inceleyen padisah asker göndermeyi mümkün ve gerekli görmez; yalnizca asker elbisesi göndermeyi kafi bulur ve cevabi bir mektupla beraber içi askeri elbisedolu üç çuval yollanir. Saskina dönen Almanlar, çuvali alip mektubu okurlar: "Fransizl

Tez

ABD'de Massachusetts Institute of Technology'de okuyan bir ögrencinin tanik oldugu bu öykü, bir tez çalismasinin nelere yol açacagini göstermesi açisindan ilginç bir örnek olusturuyor. Bir lisansüstü ögrencisi bir yaz mevsimi süresince her gün üzerine siyah-beyaz çizgili bir tisört giyerek Harvard futbol sahasina gider. 15 dakika boyunca sahayi bir bastan diger uca yürüyerek yerlere kus yemi serper. Bu arada cebinden bir hakem düdügü çikartip öttürür. Yagmur, çamur demeden hergün ayni saatte ayni hareketleri törensel bir ciddiyetle yapar. Derken sonbahar gelir, futbol mevsimi baslar. Harvard futbol takiminin ilk maçi oynanacaktir. Siyah-beyaz tisörtlü hakem baslama düdügünü çalar ve o anda olanlar olur. Yüzlerce kus sahaya hücum eder ve dogal olarak maç ertelenir. Bu arada ögrenci tezini vermis ve mezun olmustur.

Beyin Tıkacı

Bu ilginç öykü ABD' den Alexandra Donahue'nun arkadasi Linda'nin basindan geçiyor...  Arkansas'a akrabalarini ziyarete giden Linda, alisveris için bir süpermarkete gider. Arabasini park ederken yanindaki park ettmis arabanin sürücü mahalinde oturan kadin dikkatini çeker. Kadin ellerini basinin arkasina kavusturmus, gözleri kapali, kipirdamadan durmaktadir. Linda, kadinin durumunda bir tuhaflik sezer, ancak müdahale etmez. Alisverisini tamamlayip, arabasina döndügünde kadini ayni pozisyonda görünce dayanamayip arabanin camina vurur: "Iyi misiniz?". Kadin cevap verir :"Basimdan vuruldum. Beynim disari akmasin diye tutuyorum "Bu cevap üzerine telaslanan Linda, süpermarket yetkililerinden yardim ister. Ambulans çagrilir. Otomobilinin kapi kilidi kirilarak açilir vekadin disari çikartilir. Ancak büyük bir saskinlikla kadinin basinin arkasinda bir parça ekmek hamurunu sikica bastirarak tuttugu görülür. Sonunda olay anlasilir. Kadini

Son Yorumlar