Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Çerçevenin Arkasındaki Mektup

Karımı 1998'in sonbaharında kaybettim... Yedi senelik evliliğimizin iki senesini kanser tedavisi için hastanelerde geçirmiştik. Karım, her evlilik yıldönümümüzde ikimizin fotoğrafını çerçeveler, "Bunlar bizim hayatımızın gölgeleri" derdi. Öldüğünde, yedi tane resmimiz vardı. 97'in bir gecesinde onu aldattım. Oysa, ona sürekli onu ne kadar çok sevdiğimi ve sonsuza kadar sadık kalacağımı söylerdim. Ölmeden iki hafta önce yine aynı şeyi tekrarladım. Tuhaf bir gülümsemeyle baktı bana ve sadece: * Biliyorum dedi İzmir'e kar yağdığı gün, yani bir ay önce, evdeydim. Fotoğraflarımıza bakıyordum yine. Her çerçevenin altında bir harf olduğunu ilk kez o gün farkettim. A. R. K. A. S. I. N. Gerisi için yılları yetmemişti. Ama sanırım "Arkasına bak" filan yazmaya niyetlenmişti. Hemen çerçevelerin arkasına baktım. Hiçbir şey yoktu. Sonra bir şey dürttü beni, hepsini teker eker söktüm. İnanabiliyor musunuz, her birinin arkasından bir mektup çıktı! Geçirdiğimiz her sene

Tuzlu Kahve

Kıza bir partide rastlamıştı.. Harika birşeydi . O gün peşinde o kadar delikanlı vardı ki. Partinin sonunda kızı kahve içmeye davet etti. Kız parti boyu dikkatini çekmeyen oğlanın davetine şaşırdı, ama tam bir kibarlık gösterisi yaparak kabul etti . Hemen köşedeki şirin kafeye oturdular. Delikanlı öyle heyecanlıydı ki, kalbinin çarpmasından konuşamıyordu. Onun bu hali kızın da huzurunu kaçırdı. "Ben artık gideyim" demeye hazırlanırken, delikanlı birden garsonu çağırdı. "Bana biraz tuz getirir misiniz" dedi. "Kahveme koymak için.." Yan masalardan bile şaşkın yüzler delikanlıya baktı. Kahveye tuz!. Delikanlı kıpkırmızı oldu utançtan, ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye başladı. Kız, merakla "Garip bir ağız tadınız var" dedi. Delikanlı anlattı: "Çocukken deniz kenarında yaşardık Hep deniz kenarında ve denizde oynardım Denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi Bu tatla büyüdüm ben. Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan Ne zaman o

Kızılderili

Yaşlı Kızılderili reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki köpeği izliyorlardı. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve oniki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı. Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri köpekti bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için biri yeterli gözükürken niye ötekinin de olduğunu, hem niye renklerinin illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla sordu dedesine. Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı. "Onlar" dedi, "benim için iki simgedir evlat." "Neyin simgesi" diye sordu çocuk. "İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları." Çocuk, sözün burasında, mücadele varsa, kazananı da olmalı diye düşündü ve her çocuğa

Sucu

Hindistan'da bir sucu, boynuna astigi uzun bir sopanin uclarina taktigi iki buyuk kovayla su tasirmis. Kovalardan biri catlakmis. Saglam olan kova her seferinde irmaktan patronun evine ulasan uzun yolu dolu olarak tamamlarken, catlak kova icine konan suyun sadece yarisini eve ulastirabilirmis.Bu durum iki yil boyunca her gun boyle devam etmis. Sucu her seferinde patronunun evine sadece 1,5 kova su goturebilirmis. Saglam kova basarisindan gurur duyarken, zavalli catlak kova gorevinin sadece yarisini yerine getiriyor olmaktan dolayi utanc duyuyormus. Iki yilin sonunda bir gun catlak kova irmagin kiyisinda sucuya seslenmis. "Kendimden utaniyorum ve senden ozur dilemek istiyorum." "Neden?..." diye sormus sucu. "Niye utanc duyuyorsun?..." Kova cevap vermis: "Cunku iki yildir catlagimdan su sizdigi icin tasima gorevimin sadece yarisini yerine getirebiliyorum. Benim kusurumdan dolayi sen bu kadar calismana ragmen, emeklerinin tam karsiligini alamiyorsun.

Sedef Çiçeği

Mahkeme salonunda, seksenlerindeki yaşlı çiftin durumu içler acısıydı. Adam inatçı bakışlarla suskun, Nine'nin ağlamaktan iyice çukurlaşmış gözleri ve keskin çizgileriyle bıkkın bakışları süzüyordu etrafını...Ve Hakimin tokmak sesiyle sustu uğultu ve tok sesiyle, sözü yaşlı kadına verdi, hakim... "Anlat teyze neden boşanmak istiyorsun...?" Yaşlı kadın derin bir nefes çektikten sonra baş örtüsüyle ağzını aralayıp, kısılmış sesiyle konuşmaya başladı... "Bu herif yetti gari, 50 yıldır bezdirdi hayattan..." Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu mahkeme salonunda... Sessizlik bu tür haberleri her gün manşet yapan gazetecilerden birinin flaşıyla bozuldu, kimbilir nasıl bir manşet atacaklardı, yaşanmış 50 yılın ardından... Çok sayıda gazeteci izliyordu davayı, kadın neler diyecekti..Herkes onu dinliyordu.. Yaşlı kadının gözleri doldu...Ve devam etti... "Bizim bir sedef çiçeği vardı, çok sevdiğim...O bilmez...50 yıl önceydi.. O çiçeği bana verdiği çiçeklerin arasın

Kayınvalide

Uzun yillar once Cinde Li-Li adli bir kiz evlenir ve ayni evde kocasi ve kaynanasi ile birlikte yasamaya baslar. Lakin kisa bir sure sonra kayinvaldesi ile gecinilmenin cok zor oldugunu anlar. Ikisininde kisiligi tamamen farklidir buda onlarin sik sik kavga edip tartismalarina yol acar. Bu cin geleneklerine gore hos bir davranis degildir ve cevrenin oldukca tepkisini alir. Birkac ay sonra bitmez tukenmez gelin kaynana kavgalarindan ev onun ve annesi ile karisi arasinda kalan esi icinde cehennem haline gelmistir. Artik birseyler yapmak gerektigine inanan genckiz dogru babasinin eski bir arkadasi olan baharatciya kosar ve derdini anlatir. Yasli adam ona bitkilerden yaptigi bir ekstre hazirlar ve bunu 3 ay boyunca hergun azar azar kaynanasi icin yaptigi yemeklerin icine koymasini soyler. Zehir az az verilecek , boylece onu gelininin oldurdugu belli olmayacaktir. Yasli adam genc kiza kimsenin ve esinin suphelenmemesi icin kaynanasina cok iyi davranmasini ona en guzel yemekleri yapmasini so

Kapı

19'uncu yüzyılın büyük İngiliz ressamlarından William Holman Hunt'ın, bir bahçeyi anlatan tablosu Londra Kraliyet Akademisi'nde sergileniyordu. Hunt'ın "Evrenin Işığı" adını verdiği bu tabloda gece elinde bir fenerle bahçede duran filozof görünüşlü bir adam vardı. Adam, öteki eliyle bir kapıyı vuruyor ve içeriden sanki bir yanıt bekliyormuşcasına duruyordu. Tabloyu inceleyen bir sanat eleştirmeni Hunt'a döndü: "Güzel bir tablo doğrusu, ama anlamını bir türlü kavrayamadım" dedi."Adamın vurduğu kapı hiç açılmayacak mı? Ona kapı kolu çizmeyi unutmuşsunuz da..." Hunt gülümsedi. "Adam sıradan bir kapıya vurmuyor ki..." dedi ve tablosunun anlamını açıkladı. "Bu kapı, insan kalbini simgeliyor. Ancak içeriden açılabildiği için dışında kola gereksinim yoktur..." Ayrıca, önemli olan bu kapı açıldıktan sonrası....!!!..... Kapının sana her zaman açık olabilmesini sağlayabilmek...

Son Yorumlar