Ana içeriğe atla

Kayıtlar

basit etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Ustalık Bedeli

Bir fabrikada imalat hattindaki cok önemli olan ana makinalardan biri arizalaninca fabrikadaki tüm üretim de durdu. Mevcut teknisyenler makineyi calistirmak icin cok ugrastilar, ancak ne yaptilarsa nafile, bir türlü basaramadilar. Sonunda disaridan uzman cagirdıiar. Uzman gelip makineyi inceledi. Durumuna baktı. Sonra cantasından bir çekiç çıkardı. Elinde çekiçle makineye yaklaştı. Makinenin belli bir noktasına elindeki çekiçle dikkatlice sert bir vuruş yaptı. Makine hemen çalışmaya başladı ve hiçbir arıza olmamış gibi devam etti. Fabrika tekrar harekete geçti. Uzman fabrikadan ayrıldıktan iki gün sonra faturasını gönderdi : "Hizmet bedeli karşılığı 1.000 USD (bin dolar)" Fabrika müdürü bu faturaya cok kizdi. Tepesi attı ve bir cekic darbesi icin bin dolari çok buldu. Uzmandan ayrıntılı fatura göndermesini istedi. Uzmandan bir gün sonra asagidaki ayrintili fatura geldi : Makineye cekicle vurma bedeli.............. 1 $ Nereye vuracagini bilme bedeli............... 999 $ Toplam

Tebessüm

Küçük kız hüzünlü bir yabancıya gülümsedi… Bu gülümseme adamın kendisini daha iyi hissetmesine sebep oldu. Bu hava içinde, yakın geçmişte kendisine yardım eden bir dosta teşekkür etmediğini hatırladı. Hemen bir not yazdı ve ona yolladı. Arkadaşı bu nottan o kadar keyiflendi ki, her öğlen yemek yediği lokantada garson kadına yüklü bir bahşiş verdi. Garson kadın ilk defa böyle yüklü bir bahşiş alıyordu. Akşam eve giderken aldığı paranın bir kısmını her zaman köşe başında oturan fakir adamın şapkasına bıraktı. Adam o kadar minnettar oldu ki… İki gündür boğazından bir lokma geçmemişti. Karnını doyurduktan sonra, bir apartman bodrumundaki tek göz odasının yolunu ıslık çalarak tuttu. Öyle neşeliydi ki bir saçak altında titreyen köpek yavrusunu görünce kucağına alıverdi. Küçük köpek gecenin soğuğundan kurtulduğu için mutluydu. Sıcak odada sabaha kadar koşturdu. Gece yarısından sonra apartmanı dumanlar sardı. Dumanı koklayan köpek öyle bir havlamaya başladı ki, önce fakir adam uyandı sonra bü

Çikolata Parası

Bülent, avucunu açmış kendisine doğru elini uzatan adama ters ters baktı. Elli yaşlarında gösteren adam, görmeye alıştığı hırpani kıyafetli dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat temizdi. Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu. "Sapa sağlam adam gidip çalışacağına dileniyor, belki benden daha zengindir" diye düşündü. Zaten canı çok sıkkındı, bir de sinirlenmişti. Alaycı bir ses tonuyla : - Ekmek parası mı istiyorsun ? diye sordu. - Hayır çikolata parası lazım! Bülent'in kızgınlığı şaşkınlığa döndü. Espri yeteneği olan dilencinin hali de başka oluyor diye düşündü. - Niye, siz ekmek bulamayınca çikolata mı yiyorsunuz? - Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle bulgur pilavı yeriz, onu da bulamadıysak aç yatarız. Bülent adamın ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mı geçtiğini anlayamamıştı. - Bu gün karnınız doydu üstüne tatlı mı istedi canınız? - Fakirin canı mı olur ki, tatlı istesin beyim. - Bu bir kamera şakası mı yoksa sen iş bulamamış stendapçı mısın?

Hazır Cevaplar

Sokrat ölüme mahkum edildiğinde esi: -Haksiz yere öldürülüyorsun diye ağlamaya başlayınca, Sokrat: -Ne yani, bir de hakli yere mi öldürülseydim?. Bir filozofa sormuşlar: -Sansa inanır misiniz? -Evet, yoksa sevmediğim insanların basarisini neyle açıklardım. Bir toplantıda bir genç M.Akif'i küçük düşürmek için: -Affedersiniz, siz veteriner misiniz? M.Akif hiç istifini bozmadan cevaplamış: -Evet, bir yeriniz mi ağrıyordu? Dünya nimetlerine önem vermeyen yasayış ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karsılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek olanaksızdır. Mağrur zengin, filozofa: -Ben bir serserinin önünde kenara çekilmem. Bunun üzerine Diyojen kenara çekilerek,gayet sakin su karşılığı verir: -Ben çekilirim. Kulaklarının büyüklüğü ile ünlü Galile'ye hasımlarından biri: -Efendim,kulaklarınız bir insan için büyük değil mi? Galile cevaplamış: -Doğru,benim kulaklarım bir insan için büyük

Beş Maymun Hikayesi

Bir gün bilim adamlarının kafalarına esmiş, çok enteresan bir deney yapmışlar... Önce bir kafesin tavanına bir hevenk muz asmışlar. Sonra bu kafese hiçbir şeyden habersiz beş zavallı maymuncuğu doldurmuşlar. Muzu gören maymunların gözleri parlamış tabii. Hemen birisi atılmış, kafesin tellerine tırmanarak muza doğru seğirtiyormuş ki... dışarıdan tazyikli su tutarak maymunu aşağı indirmişler. Gariban, başına ne geldiğini pek anlamamakla beraber paldır küldür yere inmiş. Derken öbürü atılmış muza, tabii onu da ıslatmışlar hemen. Öbürü, öbürü ve hepsi aynı şekilde ıslatılmışlar böylece. Ve sonuçta, tavanda sallanan enfes muzlar ve onları almaya cesâret edemeden altında bekleyen beş ıslak maymundan müteşekkil bir manzara çıkmış meydana. Ardından ıslak maymunlardan biri kafesten çıkartılıp, yerine bir kuru maymun koyulmuş. Yeni gelen, tavanda sallanan güzelim muzları görür görmez atılmış hâliyle. Öbürküler tecrübeliler tabii. Hemen yakalayıp alaşağı etmişler kuru maymunu. Sonra da belki ders

Ders

Ortaokuldayken, sinif arkadaslarimdan birisiyle ciddi bir tartismaya girdim. Onun haksiz oldugundan, kendiminse hakli oldugumdan emindim. Ögretmenimiz bize çok iyi bir ders vermeye karar verdi. Bizi bütün sinifin önüne çikardi ve onu masanin bir tarafina, beni de diger tarafina yerlestirdi. Masanin tam ortasinda yuvarlak bir nesne vardi. Siyah renkli bir nesne. O çocuga nesnenin rengini sordu. Çocuk, 'Beyaz' diye yanitladi. Söyledigine inanamadim, çünkü nesne siyahti. Yeniden tartismaya basladik, bu kez de nesnenin rengi hakkinda. Ögretmen bu kez beni çocugun yerine, onu da benim yerime geçirdi. Ve bu kez bana nesnenin rengini sordu. 'Beyaz', yanitini vermek zorundaydim, Çünkü belli ki nesnenin bir tarafi beyaz, diger tarafi ise siyahti. Ögretmenimiz o gün bana çok güzel bir ders verdi. Karsimdaki kisinin bakis açisini anlamam için, kendimi onun yerine koymam gerekiyordu. Judie Paxton

Noktalama İşaretleri

Bir gün insan virgülü kaybetti, o zaman zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya basladi, cümleler basitlesince düsünceleri de basitlesti. Sonra nida isaretini kaybetti; alçak bir sesle ve ses tonunu degistirmeden konusmaya basladi. Artik ne bir seye kiziyor, ne bir seye seviniyordu. Hiçbir sey onda en ufak bir heyecan uyandirmiyordu. Bir süre sonra soru isaretini kaybetti ve soru sormaz oldu, hiçbir sey onu ilgilendirmiyordu: Ne evren, ne dünya, ne de kendi apartmani umurundaydi. Birkaç sene sonra iki nokta üstüste isaretini kaybetti ve davranis nedenlerini baskalarina açiklamaktan vazgeçti. Ömrünün sonuna dogru elinde yalniz tirnak isaretleri kalmisti. Kendine özgü tek düsüncesi yoktu,yalniz baskalarinin düsüncelerini tekrarliyordu. Düsünmeyi unuttu ve böylece son noktaya eristi. A.KANEVSKI

Harita

Adam, bir haftanin yorgunlugundan sonra pazar sabahi kalktiginda butun haftanin yorgunlugunu cikarmak icin eline gazetesini aldi ve butun gun miskinlik yapip evde oturacagini dusundu. Tam bunlari dusunurken oglu kosarak geldi ve sinemaya ne zaman gideceklerini sordu. Baba ogluna soz vermisti bu hafta sonu sinemaya goturecekti ama hic disariya cikmak istemediginden bir bahane uydurmasi gerekiyordu sonra gazetenin promosyon olarak dagittigi dünya haritasi gozune ilisti. Once dunya haritasini kucuk parcalara ayirdi ve ogluna eger bu haritayi duzeltebilirsen seni sinemaya goturecegim dedi sonra dusundu; oh be kurtuldum en iyi cografya profesorunu bile getirsen bu haritayi aksama kadar duzeltemez. Aradan on dakika gectikten sonra oglu babasinin yanina kosarak geldi ve baba haritayi duzelttim artik sinemaya gidebiliriz dedi. Adam once inanamadi ve gormek istedi. Gordugunde de halen hayretler icindeydi ve bunu nasil yaptigini sordu. Çocuk : Bana verdigin haritanin ark

Son Yorumlar