Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Piyanist

Meşhur piyanist Arthur Rubinstein konserlerinden birinde küçük bir kızın hatıra defterini imzalamakta tereddüt ediyormuş. Ellerinin çok yorulmuş olduğunu ileri sürerek, küçük kızı başından savmaya çalışmış. Kız, tereddüt etmeden şöyle demiş: “Ellerinizin ne kadar yorgun olduğunu biliyorum ama inanın benim ellerimde, sizinkiler kadar yorgun.” Arthur Rubinstein anlayamamış ve nedenini sormuş küçük kıza; “Alkışlamaktan..” demiş küçük kız..

İki Damla Yağ

Bir tüccar mutluluğun gizini öğrenmesi için oğlunu insanların en bilgesinin yanına yollamış. Delikanlı bir çölde kırk gün yürüdükten sonra, sonunda bir tepenin üzerinde bulunan güzel şatoya varmış. Söz konusu bilge burada yaşıyormuş. Bir ermişle karşılaşmayı bekleyen bizim kahraman, girdiği salonda hummalı bir manzarayla karşılaşmış. Tüccarlar girip çıkıyor, insanlar bir köşede sohbet ediyor, bir orkestra tatlı ezgiler çalıyormuş. Dünyanın dört bir yanından gelmiş lezzetli yiyeceklerle dolu bir masa da varmış. Bilge sırayla bu insanlarla konuşuyormuş ve bizim delikanlı kendi sırasının gelmesi için iki saat beklemek zorunda kalmış. Delikanlının ziyaret nedenini açıklamasını dikkatle dinlemiş bilge, ama mutluluğun gizini açıklayacak zamanı olmadığını söylemiş ona. Gidip sarayda dolaşmasını, kendisini iki saat sonra görmeye gelmesini salık vermiş. “Ama, sizden bir ricada bulunacağım,” diye eklemiş, delikanlının eline bir kaşık verip, sonra bu kaşığa iki damla sıvı yağ koymuş. “Sarayı dola

İki Tamirci

Dünyanin en unlu kalp doktoru Mehmet Öz'ün arabası bozulmus, arabasini tamire goturmus. Tamirci arabasinin kaputunu acmis ve Mehmet Öz'e donerek: Size bir sey soracagim.Nerede ise ben ve siz ayni isleri yapiyoruz. Mesela ben simdi itina ile kaputu acacagim bir bakista problemin nerede oldugunu anlayacagim, kapakciklari temizleyecegim, gerekirse kablolari, motor yagini degistirecegim, hatta cok gerekli ise motoru cikarip yerine yenisini takacagim. Soylesenize nasil oluyorda siz milyon dolarlar kazaniyorsunuz ama ben metelige kursun atiyorum? Bunun uzerine Mehmet Öz tamircinin kulagina egilmis ve soyle demis: Bunlarin hepsini motor calisiyorken yapmayi denesene !!!

İyi ve Kötü

Leonardo da Vinci "Son aksam yemegi" isimli resmini yapmayi dusundugunde buyuk bir guclukle karsilasti. "Iyi'yi" Isa'nin bedeninde,"kotu'yu" de Isa'nin arkadasi olan ve son aksam yemeginde ona ihanet etmeye karar veren Yahuda'nin bedeninde tasvir etmek zorundaydi. Resmi yarim birakarak bu iki kisiye model olarak kullanabilecegi birilerini aramaya basladi.Bir gun bir koronun verdigi konser sirasinda, korodakilerden birinin Isa tasvirine cok uydugunu fark etti.Onu poz vermesi icin atolyesine davet etti, sayisiz taslak ve eskiz cizdi. Aradan 3 yil gecti."Son Aksam Yemegi" neredeyse tamamlanmisti,ancak Leonardo da Vinci henuz Yahuda icin kullanacagi modeli bulamamisti. Leonardo'nun calistigi kilisenin kardinali, resmi bir an once bitirmesi icin ressami zorlamaya basladi. Gunlerce aradiktan sonra Leonarda vaktinden once yaslanmis genc bir adam buldu.Pacavralar icindeki bu adam sarhosluktan kendinden gecmis bir durumda kaldirim

Palyaçonun Hikayesi

Birgün bir adam doktora gitmiş ve ona çok mutsuz olduğunu ve bu durumdan kurtulmak istediğini söylemiş. Doktor da adama yolun sonunda birsirk olduğunu, oradaki paylaçonun hergün herkesi gülüp eğlendirdiğini söylemiş ve adama sirke gitmesini tavsiye etmiş.  Fakat adam doktora : "Doktor bey, işte o palyaço benim." demiş.

Mutluluğu Saklayalım

Rivayete göre; bir gün tanrılar bir araya gelmiş ve mutluluğu nasıl saklasalar da insanlık ona erişemese, bulamasa diye tartışıyorlarmış... Dağların tepesi, denizin dibi, güneşe veya aya derken, insanlığın merakı ile tüm buralara ulaşıp mutluluğun bulunacağı konusunda hemfikir olmuşlar ve bu arayışlarına çözüm bulamazken, içlerinden bir tanrı : " İnsanın içine saklayalım, oraya bakmayı akıl edemezler demiş... "

Müşteri Memnuniyeti

Porsche firmasi, 1983 yilinda otomotiv sektöründe yanki uyandiracak teknik donanima sahip bir otomobille pazara girer. Müsterilerinden gelen her türlü yorum ve fikirlere açik olan yönetim, aracin piyasaya sürülmesinden 2 ay sonra ilginç bir sikayet mektubuyla karsilasir. Müsterinin sikayeti sudur: Adim Danny Troatman. New Jersey'de yasiyorum. Esim ve cocuklarimla her aksam film seyretmeden önce sehir merkezinde bulunan markete dondurma almaya gidiyorum. Bir ay önce aldigim Porsche marka arabamla tabii ki... Fakat ne ilginctir, ne zaman çikolatali veya meyveli dondurma alip arabama dönsem, araç calismiyor. Oysa vanilyali aldigim zaman aracim rahatlikla calisiyor. Bunun bir kac kere denedim ve her seferinde ayni sonucu aldim. Yardimlariniz icin simdiden tesekkürler" Bu olay Türkiye'de olsa ne oldurdu? Muhtemelen mektubunuz ciddiye alinmayip bir kenara firlatilirdi. Ama hayir! Porsche firmasindaki yetkililer derhal adi gecen bölgeye bir mühendis gönderiyorlar ve

Zihinsel Güç

Iki çocuklu bir aile hafta sonunu piknik yaparak geçirmeye karar verirler. Piknik yerine vardiklarinda anne yemegi hazirlarken, çocuklar babalariyla birlikte yürüyüse çikar. Uzun bir yürüyüsten sonra oldukça yorulan küçük çocuk yalvarircasina bakan gözlerle, "Babacigim çok yoruldum. Lütfen beni kucaginda tasir misin?" der. Baba; "Ben de yorgunum oglum"' der demez çocuk aglamaya baslar. Baba tek kelime etmeden agaçtan bir dal keser. Dali biçakla biçimlendirip,çocuga zarar vermeyecek biçimde yontar. Sonra dali ogluna verir."Al oglum, sana güzel bir at" der.Çocuk sevinçle dal parçasindan yontulmus ata biner ve siçrayarak, ata vurarak annesinin yanina dogru gitmeye baslar. Babasini ve ablasini geride birakmistir bile... Baba gülerek kizina: "Iste yasam budur kizim. Bazen zihnen ya da bedenen kendini çok yorgun hissedeceksin. Iste o zaman kendine degnekten bir at bul ve nese ile yoluna devam et. Bu at bir arkadas, bir sarki, bir çiçek, bir siir yada bi

Tabelaya neler yazdınız?

NewYork'ta , Broklyn Köprüsü üzerinde dilenen kör bir dilenci birgün, bir Şair'in dikkatini çeker. Dilencinin boynunda asılı bir tabela vardır. Şair,dilenciye günlük kazancının ne kadar olduğunu sorar. Dilencide sekiz-on dolar kadar olduğunu söyler. Bunun üzerine Şair,dilencinin boynuna asılı tabelayı ters çevirerek birşeyler yazar. "Şimdi buraya senin kazancını arttıracak birşeyler karaladım. Bir hafta sonra yanına geldiğimde bana sonucu söylersin."der ve oradan ayrılır. Şair,bir hafta sonra dilencinin yanına uğrayıp kendini tanıtınca dilenci:"Bayım size ne kadar teşekkür etsem azdır.Bir haftada kazancım ikiye katlandı. Çok merak ediyorum tabelaya neler yazdınız? "Bunu üzerine Şair gülümser ve "tabelada 'Doğuştan körüm, yardım edin.' yazıyordu. Bense'Bahar gelecek, ama ben yine göremeyeceğim.' diye yazdım." der.

Gönül Gözü

Bir hastane odasında iki adam birlikte kalıyorlardı. Hasta adamlardan bir tanesi duvar dibinde pencereyi görmeyen bir yatakta, diğer ise pencerenin hemen yanındaki yatakta yatıyordu. Her iki hasta da yerlerinden kalkamadıkları için yattıkları yerden sohbet ediyorlardı. Pencere kenarındaki adam dışarıdan sıcacık bir güneşin parladığından, bahçenin mis kokulu çiçeklerle kaplı olduğundan ve masmavi gökyüzünden bahsediyordu diğer adama. Bir gün kendilerinin de hastaneden çıkınca tüm bu güzellikleri görebileceklerini anlatıyordu her seferinde. Aradan haftalar geçti ve bir gün pencere kenarındaki adam ölmüştü.   Hasta bakıcılar ölen adamı odadan çıkarırken diğer adam yattığı yerden ağlamaklı bir ses tonuyla onlara sordu : "Arkadaşım bahçedeki rengarenk çiçekleri çok severdi, lütfen ona benim için bir çiçek koparıp mezarına bırakır mısınız ?" dedi. Hasta bakıcılardan birisinin adama verdiği cevap şuydu : " Bahçede renkli çiçekler yok, hatta onun yattığı yerdeki pencerenin

Yüreğinde Büyümek

Okulda birinci sınıf ögrencileri bir aile fotoğrafı üzerinde tartışıyolarlardı. Fotoğraftaki küçük çocugun saç rengi ailenin öteki bireylerinin saç rengiyle degişikti.... Öğrencilerden biri o küçük erkek çocugunun belkide evlat edinilmiş olabileceğini söyledi. Onun bu sözünü duyan küçük bir kız öğrenci sesini birden yükselti. -Ben evlat edinme konusunda her şeyi bilirim çünkü ben bir evlatlığım. Sınıftaki başka bir öğrenci sordu.. -Madem biliyorsun bize anlatsana .Evlat edinmek ne demektir.?? Küçük kız kendinden emin bir biçimde bilgisini özetledi: -Annenin karnında degil yüreğinde büyümüşsün demektir ..

Hiç

Devrin valisi emrindeki yöneticiler ile atının üstünde şatafat içinde girer şehre... Yol kenarlarında insanlar iki büklüm el pençe divan selamlarlar valiyi... Bütün bu şatafatlı itaat gösterileri arasında valinin gözleri, bir sokağın köşesinde yere çökmüş olan ve etrafındaki hiçbir şey ile ilgilenmeyen bir adama takılır... Perişan kılıklı, saçı sakalına karışmış bu adamın olduğu yere sürer atını vali... Atının üstünden inmeden,vakur ve sert bir ses tonu ile bağırır adama : - "Behey adam, herkes benim şehre gelişimi el pençe karşılarken sen kimsin ki yerinden bile kıpırdamıyorsun? " Perişan kılıklı adam istifini hiç bozmadan,sakallarının ve uzun saçlarının arasından beli belirsiz gözüken gözlerini valiye çevirerek : - "Ben hiçim" der... Vali daha da hiddetlenir, - "Ne demek hiç, senin bir adın, şanın ünvanın yok mu bre adam" der... - "Senin var mı? " der bu kez adam... Vali iyice şaşırır ama cevaplar, "Gafil

Kırmızı Işık

Almanya'da bir dost ziyaretinden dönüyorduk. Arabayi ben sürüyordum. Yolun ilerisinde bir kaza oldugunu gördüm. Ne olmus diye bakarken, birden dört yol agzinda oldugumuzu fark ettim. Isik kirmiziya dönmüs ve ben geçmistim. Yapacak bir sey yoktu, olan olmustu. Duramazdim, yola devam ettim. Gece yarisindan sonraydi. Saat 2 gibiydi. Allah'tan, çevrede polis falan da yoktu. Bu olayin üstünden bir hafta kadar geçmisti. Bir mektup aldim; karakola çagiriyorlardi. Gittim. Beni bir odaya aldilar. "Bir konuda bilginize basvuracagiz. Size bir fotograf gösterecegiz. Bu araba sizin sirkete ait. Geçen hafta, su gün, saat 02:12'de su kavsakta kirmizi isikta geçerken kameraya yakalanmis. Bakin bakalim, direksiyondaki kisiyi taniyor musunuz?" Fotografa baktim, "Pek taniyamadim bu kisiyi" dedim. Bunun üzerine bir fotograf daha çikardilar. Bu benim fotografimdi. "Bu sizin fotografiniz, bunu yabancilar subesinden bulduk. Biz, otomobildeki kisi ile bu fotograftaki

Hız Limiti

Jack yavaslamadan once Takometreye bakti: Hiz limitinin 50 oldugu yerde 73 ile gidiyordu ve son dort ay icerisinde dorduncu defa polis tarafindan durduruluyordu. Bir insan nasil bu kadar sanssiz olabilirdi? Jack arabasini saga cekti. "Insallah su anda yanimizdan daha hizli bir araba gecer" diye dusunuyordu. Polis elinde kalin bir not defteri ile arabadan indi. Bob? Bu Polis Kiliseden Bob degilmi? Jack iyice arabasinin koltuguna sindi. Bu durum bir cezadan daha kotuydu. Kiliseden tanidigi bir Polis, arkadas olduguna bakmaksizin birini durduruyordu. Hemde hizli gidip, trafik kurallarini ihlal ettigi icin. "Merhaba Bob. Birbirimizi yeniden boyle gormemiz cok ilginc" "Merhaba Jack" Bob gulumsemiyordu. "Beni, karimi ve cocuklarimi gormek icin eve giderken yakaladin" ''Evet oyle" Bob umursamaz gorunuyordu. ! ; "Son gunler eve hep cok gec geldim. Cocuklarim beni uzun suredir hic gormedi. Ayrica Diana bana bu aksam Patates ve biftek yiy

Daha iyisi var mı?

Vaktiyle, görkemli bir malikanede yasayan, yasli, çok zengin bir adam varmis. Malikane, gözalici güzellikte güllerin yetistigi bir bahçenin içinde yer aliyormus. Bu yasli zenginin evine, her hafta belli bir gün, orta yasli, tatli dilli bir bohçaci kadin gelir ve yepyeni birbirinden güzel, pahali kumaslarini önce adama sonra çalisanlarina sunarmis... Bir gün yine Malikane'ye gelmis kadin yeni kumaslariyla, bekleme salonuna almislar onu... Yasli, zengin ev sahibi biraz gecikince sikilmis kadin ve duvarlarda asili fotograflari incelemeye koyulmus. Adam gelince "Beyim"demis, "gençlik fotograflariniza bakarken düsündüm de, çok ama çok yakisikliymissin. Mal mülk para desen, malum. Eee pek iyi de bir adamsin tanidigim kadariyla, o zaman niye hiç evlenip aile kurmadin be beyim?" Adam gülümsemis ve "madem garibine gitti, anlatayim" demis. "Ama önce gül bahçesine çik ve bahçemin en güzel ama en güzel gülünü getir,"demis. "Ama kapiya giderken seç,

Seçim Sizin

Yaşlı adam eşi ölünce oğlunun evine sığınmıştı. Oğul’ da, gelin’ de babayı mutlulukla karşılamıştı. Baba yaşamının sonbaharında kendisine sahip çıkılmasına sevinmiş, her gece Tanrıya verdiği bu mutluluk için dua etmişti. Bir süre sonra evin bir köşesinde kendisini sığıntı gibi hisseden, artık hiçbir ekonomik katkısı olmayan baba, gittikçe içine kapanıyordu. Bir süre sonra odasının kapısını açamaz, tuvalet dışında da odasından çıkmaz olmuştu. İştahı kesilmişti. Kendi içinde kapandıkça sağlığını da kaybeden babada unutkanlık, el koordinasyonunda bozukluk başladı. Yemek yerken üzerine dökmeye, üzüldükçe daha da kötü duruma düşmeye, yardımsız hiçbir şey yapamamaya başladı. Ama aklı ve kanayan kalbi yerli yerindeydi. Çocukların, evin derdine ek olarak çıkan kayınpeder belasına artık içerleyen gelin gittikçe daha tahammülsüzleşti. Önce suratını astı. Sonra tavır koymaya başladı. Bir gün dikildi eşinin karşısına; “ Artık bir çare düşünmeliyiz, bu böyle devam etmez” dedi. Evlat ise çok üzülüyo

Bir Japonun Tespitleri

Bir Japon, Istanbul'da gecirdigi bir haftanin sonunda fikri soruldugunda şunlari soyluyor: Turkler'in evine gittiginizde, tanimasalar da buyur ediyorlar. Siz oturmadan kimse oturmuyor. Siz sofraya gecmeden kimse gecmiyor. En iyi yere sizi oturtuyorlar. Siz yemege başlamadan kimse başlamiyor. Zorla her yemekten tattiriyorlar. Siz kalkmadan kimse, evin cocugu bile sofradan kalkmiyor. Cay, kahve, meyve, ikram bitmiyor. Herkes sizi rahat ettirmek icin ugraşiyor. Kumandayi elinize veriyorlar. Sirtiniza, altiniza yastik konuyor. Yorgunluktan ölseler bile siz kalkmadan kimse gidip yatmiyor. Gitmeye yeltendiginizde bu kez birakmiyorlar. Yataklarini veriyorlar, kendileri kanepede, koltukta yatiyor. Sonra evden cikiyorsunuz ayni adamlar 180 derece degisiveriyor. Herkes arabasini ustunuze suruyor. Arabanin burnunu cikarmazsaniz kimse yol vermiyor. Kornalar, kufurler. şerit degistirmek bile mumkun degil. Yayaysaniz isik olmayan bir gecitten mumkunu yok gecemezsiniz. Evde oyle, arabada boyl

Bakış Açısı

Arjantinli ünlü golf ustası Robert de Vincenzo, yine bir turnuvayı kazanmış, ödülünü alıp kameralara poz vermiş ve kulüp binasına gidip oradan ayrılmak üzere hazırlanmıştı. Bir süre sonra binadan çıkıp otoparktaki arabasına yürürken yanına bir kadın yaklaşmış. Kadın, başarısını kutladıktan sonra ona çocuğunun çok hasta ve ölmek üzere olduğunu anlattı. Zavallı kadının hastane masraflarını ödemesi olanaksızdı. Kadının anlattığı öykü De Vincenzo'yu çok etkilemişti, hemen cebinden bir çek defterine ve kalem çıkarttı, turnuvadan kazandığı paranın bir miktarını yazdı. Çeki kadının eline sıkıştırırken de ona: - 'Umarım bebeğinin iyi günleri için harcarsın...' dedi. Ertesi hafta kulüpte öğle yemeği yerken, Profesyonel Golf Derneği'nin bir görevlisi yanına geldi. - 'Otoparktaki görevli çocuklar bana geçen hafta turnuvayı kazandıktan sonra yanınıza bir kadının geldiğini ve onunla konuştuğunu söylediler' dedi. De Vincenzo evet anlamında başını salladı. 'Evet' dedi

Delilik

Bir gun Delilik yakin dostlarini kahve icmek uzere evine davet etmis. Herkes gelmis. Kahveler icildikten sonra Delilik dostlarina saklambac oynamayi onermis. -Saklambac mi? O da nedir? diye sormus Merak. -Saklambac bir oyundur. Sizler saklanirken ben yuze kadar sayacagim. Saymayi bitirdigimde ilk bulacagim kisi benden sonraki ebe olacaktir. Korku ve Tembellik disindakiler Delilik'in onerisini derhal kabul etmisler. -1..., 2..., 3... diye yuksek sesle saymaya baslamis Delilik. Acelecilik, ilk buldugu yere kendini ativermis. Utangaclik, her zamanki aliskanligiyla bir agacin golgesine ilismis. Neşe, bahcenin orta yerine dogru yonelmis. Hüzün, saklanacak yer bulamadigindan aglamaya koyulmus. Kiskanclik, Basari'nin pesinden giderek yanibasindaki bir kayanin ardina siginmis. Delilik saymayi surdurmus... Umutsuzluk, Delilik'in doksan dokuza geldigini duydugunda iyiden iyiye umutsuzluga kapilmis. -YUZ ! diye haykirmis Delilik, Saklan

Yaşama Odaklanmak

Is yasaminda onemli yerlere gelmis bir grup eski mezun arkadas grubu universitedeki hocalarindan birini ziyarete gitmis. Cesitli konular konusulduktan sonra sohbet, isin yarattigi strese ve hayatin zorluklarina gelmis. Universite hocasi ziyaretcilerine kahve ikram etmek uzere mutfaga gitmisve degisik boy, renk ve kalitede bir cok fincanin bulundugu bir tepsiyle geri donmus. Kimi porselen, kimi seramik, kimi cam, kimi plastik olan fincanlari ve kahve termosunu masaya koyupkahvelerini oradan almalarini soylemis. Tum eski ogrenciler kahvelerini alip koltuklarina dondugunde hocalari onlara sunu soylemis: "Farkina vardiniz mi bilmem, zarif gorunumlu, guzel, pahali fincanlarin hepsi alindi, masada yalnizca ucuz ve basit gorunumlu fincanlar kaldi. Elbette ki kendiniz icin en guzelini istemek ve onu almak cok normal ama iste bu demin bahsettiginiz problemlerinizin ve stresin nedeni. Hepinizin istedigi fincan degil, kahve iken, bilincli olarak herbiriniz birbirinizin aldigi fincanlari gozl

Hayata farklı açıdan bakabilmek

Hayata farkli açidan bakabilmekle ilgili söyle bir hikâye anlatilir: "Bir gün New-York'ta bir grup is arkadasi, yemek molasinda disariya çikar. Gruptan biri, Kizilderili'dir. Yolda yürürken insan kalabaligi, siren sesleri, yoldaki is makinelerinin çikardigi gürültü ve korna sesleri arasinda ilerlerken, Kizilderili, kulagina circir böcegi sesinin geldigini söyleyerek circir aramaya baslar. Arkadaslari, bu kadar gürültünün arasinda bu sesi duyamayacagini, kendisinin öyle zannettigini söyleyip yollarina devam eder. Aralarindan bir tanesi inanmasa da, onunla aramaya devam eder. Kizilderili, yolun karsi tarafina dogru yürür, arkadasi da onu takip eder. Binalarin arasindaki bir tutam yesilligin arasinda gerçekten bir circir böcegi bulurlar. Arkadasi, Kizilderili'ye: "Senin insanüstü güçlerin var. Bu sesi nasil duydun?" diye sorar. Kizilderili ise; bu sesi duymak için insanüstü güçlere sahip olmaya gerek olmadigini söyleyerek, arkadasina kendisini takip etmesini ekl

Her tercih başka bir şeyden vazgeçmekmiş

Enstrüman seçmek için bir karar almam gerekiyordu. Ya keman çalacaktim, ya piyano; ya flüt çalacaktim ya da akordeon... Olmadi, hepsini istedim, hiçbirinden vazgeçemedim. Yillar geçtikten sonra her enstrumani iyi çalabiliyorum; ama hiçbirinde virtüöz degilim. Bir enstrümanla isim yapamadim. Ne kemanla taninan bir eserim var, ne de piyanoyla.. Bütün enstrumanlari iyi çaliyorum, ama kimse tanimiyor beni. Basarili olmak için her sey degil, bir sey lazimmis. Basari bir verismis; bir seyi alabilmek için birseyi vermek, digerlerinden vazgeçmek gerekiyormus. Keske kemani seçseydim ve digerlerinden vazgeçseydim. Karima da hayati zindan ettim, sevgililerime de... Hiçbirinden vazgeçmedim. Yani... Evlilik sadece birisi için karar almak ya, digerlerinden vazgeçmek... Iste evlenirken ben bunu anlamadan evlenmisim. Evlendikten sonra baska kadinlarin da oldugu bir hayati yasamaya devam ettim. Içlerinden bazilarini daha çok sevdim; ama ne onlardan birinde, ne de karimda karar kilabildim. Yillar sonra

Kumsalda Yürüyüş

Adamın biri bir gece bir rüya görmüş: Upuzun bir kumsal boyunca Tanrı ile yürüyormuş. Onlar yürürken de, tam karşılarında gökyüzünden, bir film şeridi gibi adamın hayatından sahneler geçiyormuş. Kumsal adamın hayat yolu imiş sanki. Adam kumda iki çift ayak izi kaldığına dikkat etmiş. Ayak izlerinin bir çifti kendisine, diğeri ise Tanrı'ya aitmiş. Hayatın son sahnesi de gökyüzünden geçtikten sonra adam kumdaki ayak izlerine boydan boya bir daha bakmış. Ve birden bir şey dikkatini çekmiş: Hayat yolunun pek çok bölümünde kumda sadece bir çift ayak izi görülüyormuş ve adam dehşet içinde fark etmiş ki;ayak izleri, hayatının en kötü ,en acı anlarında teke inyor. En acı zamanlarda hayat yolunda yapayalnız yürüdüğünü fark etmek onu fena halde rahatsız etmiş. Ve Tanrı'ya sormaya karar vermiş: ' Tanrım.eğer sana inanırsam, senin yolundan gidersem her zaman yanımda olacağını ve her zaman yanımda yürüyeceğini söylemiştin. Oysa hayat yoluma bakıyorum . En zorlu ,en çetin ve en acılı anl

Sonu Gelmeyen İş

Adam öte dünya 'ya göçeli dört bin yıl olmuştu. Yapacak işi yoktu ve canı sıkılıyordu. Meleklere gitti, can sıkıntısının üstesinden gelmesi için kendisine öyle bir çırpıda bitmeyecek bir iş önermelerini rica etti. Melekler, eline bir törpü vererek : "Git, Himalaya dağlarını törpüle" dediler. Sekiz bin yıl geçti. Adam meleklere yine geldi : "O iş bitti, ama gene canım sıkılıyor." Bu sefer, kendisine bir kaşık uzatıp, Atlas Okyanusunun sularını boşaltmasını önerdiler. Yirmiiki bin yıl sonra adam tekrar karşılarına çıkınca da, yeni bir iş istediğini anladılar. "Doğruca dünyaya in! İnsanların arasını bulmaya çalış" dediler. "İnsanlar birbirlerini yemekten vazgeçince geri gelir, bize haber verirsin." ....Ve bir daha adamı göremediler.

Görebilmek

Adamın biri, ilk defa gittiği küçük bir kasabada şaşkın şaşkın gezindikten sonra yol kenarında duran bir arabanın yanına sokulmuş ve arka koltukta tek başına oturan çocuğa : - Buraların yabancısıyım demiş. Parkın hemen yanıbaşındaki fırını arıyorum, çok yakın olduğunu söylediler. Çocuk, arabanın penceresini iyice açtıktan sonra : - Ben de buraya ilk defa geliyorum demiş. Ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde. Adam, çocuğun da yabancı olmasına rağmen bunu nasıl anladığını sormuş ister istemez. - Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz? diye gülümsemiş çocuk. Kuş cıvıltıları da oradan geliyor zaten. - İyi ama, demiş adam, bunların parktan değil de tek bir ağaçtan gelmediği ne malûm ? - Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez, diye atılmış çocuk. Üstelik, manolyalar da katılıyor onlara. Hem biraz derin nefes alırsanız, fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu duyacaksınız. Adam, gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan sonra, teşekkür etmek için döndüğünde farketmiş çoc

Bu nasıl bir sevgi?

Evini yeniden dekore ettirmek isteyen japon bunun icin bir duvari yikar Japon evlerinde genellikle ki tahta duvar arasinda cukur bir bosluk bulunur. Duvari yikarken, orada disardan gelen bir civinin ayagina battigi icin sikismis bir kertenkele gorur. Adam bunu gordugunde kendini kotu hisseder ve ayni zamanda meraklanirda kertenkelenin ayagina cakilmis civiyi gorunce. Muhtemelen bu civi 10 yil once, ev yapilirken cakilmisti. Nasil olmustu da kertenkele bu pozisyonda hic kipirdamadan 10 yil boyunca yasamayi basarmisti? Karanlik bir duvar boslugunda hic kipirdamadan 10 yil boyunca yasamak cok zor olmaliydi. Sonra bu kertenkelenin 10 yildir hic kipirdamadan nasil 10 yil yasadigini dusundu- ayak civilenmisti!! Boylece calismayi birakir ve kertenkeleyi izlemeye baslar, ne yiyor acaba? Sonra nereden ciktigini farkedemedigi baska bir kertenkele gelir agzinda tasidigi yemekle... Inanilmaz!!! Adami sersemletir gordugu manzara. Bu nasil bir sevgi? Ayagi civilenmis kertenkele, 10 yildir diger kert

Aşkı Anlamak

Bir zamanlar, bütün duygu ve kavramaların üzerinde yaşadığı bir ada varmış. Mutluluk, Üzüntü, Bilgi ve tüm diğerleri... Aşk da dahil. Bir gün, adanın sulara gömülmekte olduğu haberi gelmiş. Bunun üzerine hepsi adayı terk etmek için sandallarını hazırlamışlar. Aşk , adada en sona kalan duydu olmuş. Çünkü mümkün olan en son ana kadar beklemek istemiş. Ada neredeyse batmak üzereyken, Aşk başka çare olmadığı için yardım istemeye karar vermiş. Zenginlik, çok büyük bir teknenin içindeymiş. ”Zenginlik, beni de yanına alır mısın?” diye sormuş Aşk. “Hayır” demiş Zenginlik, “Alamam. Teknemde çok fazla altın ve gümüş var, senin için yer kalmadı.” Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir’den yardım istemiş.”Kibir, lütfen bana yardım et!” “Sana yardım edemem Aşk. Sırılsıklamsın ve yelkenlimi mahvedebilirsin.” Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk ona yönelmiş. “ Üzüntü, seninle geleyim.” “Off, Aşk... O kadar kötüyüm ki, yalnız kalmaya ihtiyacım var.” Mutluluk da Aşk’ın yanından geçmiş; ama o kadar mutl

Mutluluk

Büyük bir kedi kuyruğuyla oynayan küçük kediye sormuş: "Neden kuyruğunu kovalıyorsun?" Yavru kedi yanıt vermiş: "Bir kedi için en güzel şeyin mutluluk, mutluluğunda kuyruğum olduğunu öğrendim. Bu nedenle onu kovalıyorum, yakaladığımda mutluluğa kavuşacağım." Bunun üzerine yaşlı kedi şöyle demiş: "Gençken ben de mutluluğun kuyruğum olduğuna karar vermiştim. Ama şunu farkettim; ne zaman onu kovalasam benden uzaklaşıyor, ne zaman kendi yoluma gitsem hep peşimden geliyor."

1000 Misket Teorisi

Genc adam yoğun iş temposundan iyice bunalmıştı. Vakit akşama yaklaşıyordu, ama mesai kavramına çok yabancı oldugu icin evine ne zaman gidecegi belli değildi. Basını iki elinin arasina aldı, gözlerini sıkıca kapadı. Çok para kazanıyordu. Yoneticiydi, bircok insanın imrenerek baktıgı bir konumdaydı. Ama yaşadıgı hayatı hayat olarak görmüyordu. "Bu ne bicim hayat böyle!" diye söylendi kendi kendine Hafta sonlarında dahi evine gidemiyordu. Toplantılar, iş seyahatleri,yazısmalar ve koşuşturmacayla gecen bir hayat. Ailesine,çocuklarına vakit ayıramıyordu. Pek cok yakın dostunun adını dahi unutmuştu.Bu karamsarlık icinde kıvranırken, bir den çekmecesindeki kücük radyosu aklına geldi. Radyoyu açtı. Yayınlanan muzik parcasi ile biraz rahatladıgını hissetti. Müzigin ardından yaslı bir adamın konusmasıyla gayri ihtiyari radyoyu kapatmak istedi. Ama birden durdu. Ilginç bir teoriden bahsedecegini soylüyordu yaslı adam. "BİN MİSKET TEORİSİ"ni anlatacaktı. Merakla dinlemeye bas

İki Arkadaş

Çölde yolculuk eden iki arkadaşın yolculugunun bir noktasinda bir münakasa olur ve biri digerine tokat atar. Tokadi yiyenin cani acir ama bir sey söylemeden kuma söyle yazar : "BUGÜN EN iYi ARKADASIM BENi TOKATLADI". Bir vahaya gelene kadar yürümeye devam ederler ve suya girmeye karar verirler. Tokadi yiyen batakliga saplanir ve bogulmaya baslar ama arkadasi kurtarir. Yari bogulmadan kurtulduktan sonra bir tasa söyle yazar : "BUGÜN EN iYi ARKADAŞIM HAYATIMI KURTARDI". Tokadi atan ve hayat kurtaran sorar : "Canini acittigimda kuma yazdin neden simdi tasa?" Digeri cevaplar : "Birisi canimizi yaktiginda kuma yazmaliyiz ki bagislama rüzgari silebilsin ama biri bizim için iyi bir sey yaparsa tasa kazimaliyiz ki hiç bir rüzgar silemesin.

Çerçevenin Arkasındaki Mektup

Karımı 1998'in sonbaharında kaybettim... Yedi senelik evliliğimizin iki senesini kanser tedavisi için hastanelerde geçirmiştik. Karım, her evlilik yıldönümümüzde ikimizin fotoğrafını çerçeveler, "Bunlar bizim hayatımızın gölgeleri" derdi. Öldüğünde, yedi tane resmimiz vardı. 97'in bir gecesinde onu aldattım. Oysa, ona sürekli onu ne kadar çok sevdiğimi ve sonsuza kadar sadık kalacağımı söylerdim. Ölmeden iki hafta önce yine aynı şeyi tekrarladım. Tuhaf bir gülümsemeyle baktı bana ve sadece: * Biliyorum dedi İzmir'e kar yağdığı gün, yani bir ay önce, evdeydim. Fotoğraflarımıza bakıyordum yine. Her çerçevenin altında bir harf olduğunu ilk kez o gün farkettim. A. R. K. A. S. I. N. Gerisi için yılları yetmemişti. Ama sanırım "Arkasına bak" filan yazmaya niyetlenmişti. Hemen çerçevelerin arkasına baktım. Hiçbir şey yoktu. Sonra bir şey dürttü beni, hepsini teker eker söktüm. İnanabiliyor musunuz, her birinin arkasından bir mektup çıktı! Geçirdiğimiz her sene

Tuzlu Kahve

Kıza bir partide rastlamıştı.. Harika birşeydi . O gün peşinde o kadar delikanlı vardı ki. Partinin sonunda kızı kahve içmeye davet etti. Kız parti boyu dikkatini çekmeyen oğlanın davetine şaşırdı, ama tam bir kibarlık gösterisi yaparak kabul etti . Hemen köşedeki şirin kafeye oturdular. Delikanlı öyle heyecanlıydı ki, kalbinin çarpmasından konuşamıyordu. Onun bu hali kızın da huzurunu kaçırdı. "Ben artık gideyim" demeye hazırlanırken, delikanlı birden garsonu çağırdı. "Bana biraz tuz getirir misiniz" dedi. "Kahveme koymak için.." Yan masalardan bile şaşkın yüzler delikanlıya baktı. Kahveye tuz!. Delikanlı kıpkırmızı oldu utançtan, ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye başladı. Kız, merakla "Garip bir ağız tadınız var" dedi. Delikanlı anlattı: "Çocukken deniz kenarında yaşardık Hep deniz kenarında ve denizde oynardım Denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi Bu tatla büyüdüm ben. Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan Ne zaman o

Kızılderili

Yaşlı Kızılderili reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki köpeği izliyorlardı. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve oniki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı. Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri köpekti bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için biri yeterli gözükürken niye ötekinin de olduğunu, hem niye renklerinin illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla sordu dedesine. Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı. "Onlar" dedi, "benim için iki simgedir evlat." "Neyin simgesi" diye sordu çocuk. "İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları." Çocuk, sözün burasında, mücadele varsa, kazananı da olmalı diye düşündü ve her çocuğa

Sucu

Hindistan'da bir sucu, boynuna astigi uzun bir sopanin uclarina taktigi iki buyuk kovayla su tasirmis. Kovalardan biri catlakmis. Saglam olan kova her seferinde irmaktan patronun evine ulasan uzun yolu dolu olarak tamamlarken, catlak kova icine konan suyun sadece yarisini eve ulastirabilirmis.Bu durum iki yil boyunca her gun boyle devam etmis. Sucu her seferinde patronunun evine sadece 1,5 kova su goturebilirmis. Saglam kova basarisindan gurur duyarken, zavalli catlak kova gorevinin sadece yarisini yerine getiriyor olmaktan dolayi utanc duyuyormus. Iki yilin sonunda bir gun catlak kova irmagin kiyisinda sucuya seslenmis. "Kendimden utaniyorum ve senden ozur dilemek istiyorum." "Neden?..." diye sormus sucu. "Niye utanc duyuyorsun?..." Kova cevap vermis: "Cunku iki yildir catlagimdan su sizdigi icin tasima gorevimin sadece yarisini yerine getirebiliyorum. Benim kusurumdan dolayi sen bu kadar calismana ragmen, emeklerinin tam karsiligini alamiyorsun.

Sedef Çiçeği

Mahkeme salonunda, seksenlerindeki yaşlı çiftin durumu içler acısıydı. Adam inatçı bakışlarla suskun, Nine'nin ağlamaktan iyice çukurlaşmış gözleri ve keskin çizgileriyle bıkkın bakışları süzüyordu etrafını...Ve Hakimin tokmak sesiyle sustu uğultu ve tok sesiyle, sözü yaşlı kadına verdi, hakim... "Anlat teyze neden boşanmak istiyorsun...?" Yaşlı kadın derin bir nefes çektikten sonra baş örtüsüyle ağzını aralayıp, kısılmış sesiyle konuşmaya başladı... "Bu herif yetti gari, 50 yıldır bezdirdi hayattan..." Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu mahkeme salonunda... Sessizlik bu tür haberleri her gün manşet yapan gazetecilerden birinin flaşıyla bozuldu, kimbilir nasıl bir manşet atacaklardı, yaşanmış 50 yılın ardından... Çok sayıda gazeteci izliyordu davayı, kadın neler diyecekti..Herkes onu dinliyordu.. Yaşlı kadının gözleri doldu...Ve devam etti... "Bizim bir sedef çiçeği vardı, çok sevdiğim...O bilmez...50 yıl önceydi.. O çiçeği bana verdiği çiçeklerin arasın

Kayınvalide

Uzun yillar once Cinde Li-Li adli bir kiz evlenir ve ayni evde kocasi ve kaynanasi ile birlikte yasamaya baslar. Lakin kisa bir sure sonra kayinvaldesi ile gecinilmenin cok zor oldugunu anlar. Ikisininde kisiligi tamamen farklidir buda onlarin sik sik kavga edip tartismalarina yol acar. Bu cin geleneklerine gore hos bir davranis degildir ve cevrenin oldukca tepkisini alir. Birkac ay sonra bitmez tukenmez gelin kaynana kavgalarindan ev onun ve annesi ile karisi arasinda kalan esi icinde cehennem haline gelmistir. Artik birseyler yapmak gerektigine inanan genckiz dogru babasinin eski bir arkadasi olan baharatciya kosar ve derdini anlatir. Yasli adam ona bitkilerden yaptigi bir ekstre hazirlar ve bunu 3 ay boyunca hergun azar azar kaynanasi icin yaptigi yemeklerin icine koymasini soyler. Zehir az az verilecek , boylece onu gelininin oldurdugu belli olmayacaktir. Yasli adam genc kiza kimsenin ve esinin suphelenmemesi icin kaynanasina cok iyi davranmasini ona en guzel yemekleri yapmasini so

Kapı

19'uncu yüzyılın büyük İngiliz ressamlarından William Holman Hunt'ın, bir bahçeyi anlatan tablosu Londra Kraliyet Akademisi'nde sergileniyordu. Hunt'ın "Evrenin Işığı" adını verdiği bu tabloda gece elinde bir fenerle bahçede duran filozof görünüşlü bir adam vardı. Adam, öteki eliyle bir kapıyı vuruyor ve içeriden sanki bir yanıt bekliyormuşcasına duruyordu. Tabloyu inceleyen bir sanat eleştirmeni Hunt'a döndü: "Güzel bir tablo doğrusu, ama anlamını bir türlü kavrayamadım" dedi."Adamın vurduğu kapı hiç açılmayacak mı? Ona kapı kolu çizmeyi unutmuşsunuz da..." Hunt gülümsedi. "Adam sıradan bir kapıya vurmuyor ki..." dedi ve tablosunun anlamını açıkladı. "Bu kapı, insan kalbini simgeliyor. Ancak içeriden açılabildiği için dışında kola gereksinim yoktur..." Ayrıca, önemli olan bu kapı açıldıktan sonrası....!!!..... Kapının sana her zaman açık olabilmesini sağlayabilmek...

Kahin

İçi sıkılıyordu. anlayamadiği bir duygu icini burkuyordu. En iyisi ona gitmekti. O yardımcı olabilirdi. Telefon açtı kahine. “imkansız, tam çıkmak üzereydim." "lütfen" dedi kadın kendisini kıramayacağını düşünerek... çok zengindi kadın, ülkenin en zenginlerinden. doğaüstü güçlere inanırdı ve kahinin müdavimlerindendi. tabii ki kahin böyle iyi bir müşterisini kıramamıştı. karşılıklı oturuyorlardı. önlerindeki suya baktı kahin, kaşları çatıldı, gözbebekleri büyüdü, alt dudağı düştü, kafasını kaldırıp ona baktı "çok üzgünüm" dedi, durakladı, belli ki söylemek istemiyordu. "ne?" dedi kadın ısrarla, ve kahin söyledi :"suda yarını göremiyorum..." yıkılmıştı kadın. medyum bugüne kadar hiç yanılmamıştı. yarın olmadığına göre bu gece ölecekti. ne yapmalıydı? evine gitti, vasiyetini yazdı, biraz tv izledi. uykusu gelmışti. son gecesiydi ve ne yapacagını bilmiyordu.en iyisi uyumaktı. böylece ölürken hiç bir şey hissetmezdi. yatağına uzandı, gözlerini k

Rüzgar estiğinde uyuyabilir misin?

Çok yakışıklı genç bir adam Amerika'nın batısındaki bir çiftliğe iş başvurusunda bulunmuştu. Çiftliğin sahibi ona özelliklerini sorduğunda genç adam kendine güvenen bir edayla şöyle cevap vermişti: " Rüzgar estiğinde dahi uyuyabilirim" Bu söz yaşlı çiftlik sahibinin kafasını çok karıştırmıştı, fakat bu zeki genç adamdan da çok hoşlanmıştı bu yüzden onu işe aldı. Birkaç gün sonra yaşlı çiftlik sahibi ile karısı gece yarısı çok sert ve şiddetli bir rüzgarla uykularından fırladılar. Bir sorun çıkma ihtimaline karşı her yeri kontrol etmeye başladılar. Pencere ve kapıdaki kepenklerin sıkıca kapatılıp kancalarının yerlerine takıldığını gördüler. Kalın ağaç kütükleri ise sıra sıra şöminenin yanına dizilmişti. Tarım araçları güvenli bir şekilde hangara yerleştirilmişti. Traktör garajdaydı. Ahırın kapısı düzgün bir şekilde kapatılmış ve kilitlenmişti. Hatta içerideki tüm hayvanlar oldukça sakindiler . Genç adam hemen ilerdeki kulübesinde huzurlu bir şekilde uyuyordu. İşte o anda y

Dört Mum

Bir odada dört mum sessizce yanıyordu. O kadar derin bir sessizlik hüküm sürüyordu ki odada, aralarında fısıltı şeklindeki konuşmaları bile rahatlıkla işitiliyordu. 1.Mum 'ben BARIŞ'ım ! dedi.Ancak kimse benim sürekli yanık kalıp, etrafıma ışık saçabilmeme yardımcı olmuyor. Artık sönmek üzereyim... Ve sessizce karanlığa gömülüverir... 2.Mum 'ben GÜVEN 'im der. Ama artık gerekli olduğuma inanmıyorum.. Yanık kalmamın da bir kıymeti kalmadı, diye eklerken hafif bir esinti ışığını söndürüverir. 3.Mum çok üzgündür. 'ben SEVGİ'yim' ama etrafıma ışık verecek gücüm kalmadı. İnsanlar beni hep kenara itiyorlar. Kendilerine en yakın olanları bile sevmemeye basladılar. Sessizce söner gider Sevgi mumu... O sırada içeri aniden bir çocuk girer. 3 mumun söndüğünü görünce sebebini sorar ve niçin sonuna kadar yanmadıklarına hayıflanarak ağlamaya başlar. 4.Mum, yumusak ve yatıştırıcı sesi ile çocuğa ağlamamasını söyler. " Korkma ben etrafıma ışık saçtığım sürece digerleri

Kazanmak İçin

Birkac yil once Seattle ozel Olimpiyatlarinda zihinsel engelli olan 9 yarismaci 100 metre kosusu icin baslama cizgisinde toplandilar. Basla isaretiyle birlikte hepsi birden yarisa basladilar.Bir hamlede baslamadilar belki ama,yarisi bitirmek ve kazanmak icin istekliydiler. Yaris baslar baslamaz iclerinden genc bir delikanli tokezleyip yere dustu ve aglamaya basladi. Diger 8 yarismaci genc delikanlinin hickiriklarini duydular ve yavaslayarak geriye baktilar. Sonra hepsi yonlerini degistirdiler geriye donerek, delikanlinin yanina geldiler iclerinden Down sendromlu bie kiz egilip, genc delikanlinin yanagina bir opucuk kondurup ''Bu onun daha iyi olmasini saglar.'' dedi. Sonra dokuzu birden kolkola girdiler ve bitis cizgisine dogru hepbirlikte yuruduler. Stadyumdaki herkes ayaga kalkip gozyaslari icinde dakikalarca bu yurekli insanlari alkisladilar. O gun orada bulunan herkes hala bu oykuyu anlatiyor.

Son Yaprak

Ülkenin batisindaki küçük bir mahallenin bir sokaginin neredeyse tamami ressamlardan olusmaktaydi. Bu mahallede, üç katli bodur bir tugla yigininin tepesinde iki kiz arkadasin stüdyolari bulunmaktaydi. Alt katlarinda ise yasli bir ressam otururdu. Günlerden bir gün kiz arkadaslardan biri zatürree hastaligina yakalandi.

19. Yüzyıl

19.yüzyilda Almanya'nin Mülhaym sehrindeki Ren nehrinin bir yakasinda Almanlar, öbür yakasinda da Fransizlar oturuyordu. Fransizlar, her sene nehrin Almanlardaki kismina geçip mahsulün tümünü toplayip götürüyorlardi. O siralar, birligini temin edemeyen güçsüz Almanlar ise buna fazla ses çikaramiyorlardi tabi. Her sene böyle olunca çareyi Osmanli Sultanina durumu yazip, imdat istemekte bulurlar. Mektupta söyle demektedir: "Fransizlar her sene bize zulmediyor, mahsulümüzü elimizden aliyorlar.Siz ki, dünyaya adalet dagitan bir imparatorlugun sultani,Islamiyetin de halifesisiniz. Bizi su zulümden kurtarin. Asker gönderin. Ürünlerimizi bu sene olsuntoplama imkani saglayin." Çöküs faslina girildigi bir zamana denk gelen yardim istegini inceleyen padisah asker göndermeyi mümkün ve gerekli görmez; yalnizca asker elbisesi göndermeyi kafi bulur ve cevabi bir mektupla beraber içi askeri elbisedolu üç çuval yollanir. Saskina dönen Almanlar, çuvali alip mektubu okurlar: "Fransizl

Tez

ABD'de Massachusetts Institute of Technology'de okuyan bir ögrencinin tanik oldugu bu öykü, bir tez çalismasinin nelere yol açacagini göstermesi açisindan ilginç bir örnek olusturuyor. Bir lisansüstü ögrencisi bir yaz mevsimi süresince her gün üzerine siyah-beyaz çizgili bir tisört giyerek Harvard futbol sahasina gider. 15 dakika boyunca sahayi bir bastan diger uca yürüyerek yerlere kus yemi serper. Bu arada cebinden bir hakem düdügü çikartip öttürür. Yagmur, çamur demeden hergün ayni saatte ayni hareketleri törensel bir ciddiyetle yapar. Derken sonbahar gelir, futbol mevsimi baslar. Harvard futbol takiminin ilk maçi oynanacaktir. Siyah-beyaz tisörtlü hakem baslama düdügünü çalar ve o anda olanlar olur. Yüzlerce kus sahaya hücum eder ve dogal olarak maç ertelenir. Bu arada ögrenci tezini vermis ve mezun olmustur.

Beyin Tıkacı

Bu ilginç öykü ABD' den Alexandra Donahue'nun arkadasi Linda'nin basindan geçiyor...  Arkansas'a akrabalarini ziyarete giden Linda, alisveris için bir süpermarkete gider. Arabasini park ederken yanindaki park ettmis arabanin sürücü mahalinde oturan kadin dikkatini çeker. Kadin ellerini basinin arkasina kavusturmus, gözleri kapali, kipirdamadan durmaktadir. Linda, kadinin durumunda bir tuhaflik sezer, ancak müdahale etmez. Alisverisini tamamlayip, arabasina döndügünde kadini ayni pozisyonda görünce dayanamayip arabanin camina vurur: "Iyi misiniz?". Kadin cevap verir :"Basimdan vuruldum. Beynim disari akmasin diye tutuyorum "Bu cevap üzerine telaslanan Linda, süpermarket yetkililerinden yardim ister. Ambulans çagrilir. Otomobilinin kapi kilidi kirilarak açilir vekadin disari çikartilir. Ancak büyük bir saskinlikla kadinin basinin arkasinda bir parça ekmek hamurunu sikica bastirarak tuttugu görülür. Sonunda olay anlasilir. Kadini

Kızarmış Hayalet

Bu öykü Yeni Zelanda'dan Kay Martin' e ait: Aksam yemegine arkadaslarini çagiran Kay yemekten önce küçük bir aperatif hazirlarken bir tavugun aci aci bagirdigini duyar. Sesin nereden geldigini merak eden Kay bahçeye çikar. Bahçede bir sey göremez. Ancak ses daha yakinlardan, hatta mutfaktan gelmektedir. Giderek yükselen sesin kaynagini kesfettigi zaman tüyleri diken diken olur. Kizarmasi için firina yerlestirdigi tavuktan çiglik çigliga sesler gelmektedir. "O anda elim ayagim bosandi. Tavugu canli canli pisiriyorum sandim. Korkudan az daha ölüyordum." Tavugun çigliklari Kay'inkiler ile birlesince konuklar mutfaga üsüsür ve çigliklarin nedeni ortaya çikar. Tavugu firindan çikartan konuklar, havyan sogudukça seslerin kesildigini fark ederler. Yeni Zelandâ da tavuk çiftliklerinde hayvanlar bizde oldugu gibi boynu kesilerek öldürülmez. Kay'in aksam yemegi için hazirladigi tavugun ses telleri kesilmedigi için tavugun karninda biriken buh

Ders

Ortaokuldayken, sinif arkadaslarimdan birisiyle ciddi bir tartismaya girdim. Onun haksiz oldugundan, kendiminse hakli oldugumdan emindim. Ögretmenimiz bize çok iyi bir ders vermeye karar verdi. Bizi bütün sinifin önüne çikardi ve onu masanin bir tarafina, beni de diger tarafina yerlestirdi. Masanin tam ortasinda yuvarlak bir nesne vardi. Siyah renkli bir nesne. O çocuga nesnenin rengini sordu. Çocuk, 'Beyaz' diye yanitladi. Söyledigine inanamadim, çünkü nesne siyahti. Yeniden tartismaya basladik, bu kez de nesnenin rengi hakkinda. Ögretmen bu kez beni çocugun yerine, onu da benim yerime geçirdi. Ve bu kez bana nesnenin rengini sordu. 'Beyaz', yanitini vermek zorundaydim, Çünkü belli ki nesnenin bir tarafi beyaz, diger tarafi ise siyahti. Ögretmenimiz o gün bana çok güzel bir ders verdi. Karsimdaki kisinin bakis açisini anlamam için, kendimi onun yerine koymam gerekiyordu. Judie Paxton

Dolap

Polonya'daki Lodz kasabasindan çikan tren, dükkanlara dondurma dagitir. Görevlilerden ikisi, dondurmalari dükkana tasimak için dondurma dolabinin içine girer. O sirada dolabin kapagi kapanir ve içerde kalirlar. Dolabin kapagini vururlar ama onlari duyan kimse yoktur. Öleceklerini anlarlar ve sürekli kendi kendilerine "Donucaz, donucaz..." diye mirildanirlar. Içlerinden bir tanesi kagida "Yavas yavas tenimiz donmaya basladi, artik dayanamiyoruz." diye yazi yazar. En sonunda bunlar donucaz diye diye donarak ölürler. O aksam onlari orada bir kasabali bulur ve polise haber verir. Olay yerine gelen polis bunlarin otopsisini yaparak donarak öldüklerini kamuoyuna açiklar. Ama dolap sabahtan beri çalismiyordur.

Noktalama İşaretleri

Bir gün insan virgülü kaybetti, o zaman zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya basladi, cümleler basitlesince düsünceleri de basitlesti. Sonra nida isaretini kaybetti; alçak bir sesle ve ses tonunu degistirmeden konusmaya basladi. Artik ne bir seye kiziyor, ne bir seye seviniyordu. Hiçbir sey onda en ufak bir heyecan uyandirmiyordu. Bir süre sonra soru isaretini kaybetti ve soru sormaz oldu, hiçbir sey onu ilgilendirmiyordu: Ne evren, ne dünya, ne de kendi apartmani umurundaydi. Birkaç sene sonra iki nokta üstüste isaretini kaybetti ve davranis nedenlerini baskalarina açiklamaktan vazgeçti. Ömrünün sonuna dogru elinde yalniz tirnak isaretleri kalmisti. Kendine özgü tek düsüncesi yoktu,yalniz baskalarinin düsüncelerini tekrarliyordu. Düsünmeyi unuttu ve böylece son noktaya eristi. A.KANEVSKI

Evlilik

Yeni evli bir çift vardi. Evliliklerinin daha ilk aylarinda, bu isin hiç de hayal ettikleri gibi olmadigini anlayivermislerdi. Aslinda birbirlerini sevmiyor degillerdi. Son zamanlarda o kadar sik olmasa da, evlenmeden önce sik sik birbirlerini çok sevdiklerine dair ne kadar da dil dökmüslerdi. Ama simdilerde, küçük bir söz, ufak bir hadise aralarinda orta çapli bir kavganin çikmasina yetiyordu. Bir aksam oturup, iliskilerini gözden geçirmeye karar verdiler. Her ikisi de, bosanmayi istememekle beraber, islerin böyle gitmeyeceginin farkindaydilar. Erkek, "Aklima bir fikir geldi" dedi. "Bahçeye bir agaç dikelim ve eger bu agaç üç ay içinde kurursa bosanalim. Kurumaz da büyürse bunu bir daha aklimizdan geçirmeyelim. Bu süre içinde de ayri ayri odalarda kalalim." Bu ilginç fikir kizin da hosuna gitti.Ertesi gün gidip bir meyve fidani aldilar ve birlikte bahçeye diktiler. Aradan bir ay geçti. Bir gece bahçede karsilastilar. Her ikisinin de elinde iç

İki Keşiş

Iki kesis yolda giderlerken, bir su birikintisinden karsiya geçmek için bekleyen genç bir kadin görmüsler. Kesislerden biri, digerini çok kizdirarak genç kadini tasiyip suyun diger yanina geçirmis. Yaklasik bir mil sonra, arkadasinin davranisina çok sasirmis olan kesis yorum yapmis: "Biz bakiriz, birak bir kadini tasiyip karsiya geçirmek, kadinlara bakmamiz bile yasak. Nasil böyle bir sey yapabildin? " Diger kesis cevap vermis: "Ben o genç kadini bir mil geride biraktim. Sen neden hala tasiyorsun?

Huzur

Bir gün bir kral ama halkı tarafından sevilen bir kral, huzuru en güzel resmedecek sanatçıya büyük bir ödül vereceğini ilan eder. Yarışmaya çok sayıda sanatçı katılır. Günlerce çalışırlar birbirinden güzel resimler yaparlar. Sonunda eserleri saraya teslim ederler. Tablolara bakan kral sadece ikisinden hoşlanır. Ama birinciyi seçmesi için karar vermesi gereklidir. Resimlerden birisinde sükûnetli bir göl vardır. Göl bir ayna gibi etrafında yükselen dağların görüntüsünü yansıtmaktadır. Üst tarafta pamuk beyazı bulutlar gökyüzünü süslüyorlardı. Resme kim baktı ise onun mükemmel bir huzur resmi olduğunu düşünüyorlardı. Diğer resimde de dağlar vardı. Ama engebeli ve çıplak dağlar. Üst tarafta öfkeli bir gökyüzünden yağmurlar boşanıyor ve simsek çakıyordu. Dağın eteklerinde ise köpüklü bir şelale çağıldıyordu. Kısaca resim hiçte huzurlu gözükmüyordu. Fakat kral resme bakınca, şelalenin ardında kayalıklardaki çatlaktan çıkan mini minnacık bir çalılık gördü. Çalılığın üstünd

Son Yorumlar