Ana içeriğe atla

Hayat Satrancı

Genç bir adam kendi yöresinde çok tanınan bir bilgenin yanına gitti. Derdi biraz farklıydı. Genç yaşında hep başarı kazanmıştı. Babasından devraldığı küçük işi hızla büyütmüş, zengin olmuştu. Çevresindeki herkes ona saygı gösteriyordu.

Düşmanı yoktu. Evlilikleri başarılı olmuş, çok genç yaşlarda başlayarak birkaç kez baba olmuştu. Ve genç adamın derdi de buradan sonra başlıyordu. Bu kadar erken başarı, çok başarı, çok sayılmak yüzünden bütün çevresindeki insanları "küçük" görmeye başlamıştı.

Genç adam için "önemli" hiçbir iş, hiçbir insan, hiçbir durum kalmamıştı. Hiçbir konuşmayı birkaç dakikadan fazla dinleyemiyor, okumaya başladığı herşeyi birkaç dakika içinde elinden bırakıyordu.

Bilge kişi genç adamı uzun uzun dinledi. Genç adam anlattıkça anlattı.Sonra da bilge kişi sordu: "Yaparken zevk aldığın, her şeyden daha fazla ilgini çeken hiçbir şey yok mu?"

Genç adam bir süre düşündü ve cevap verdi: "Satranç..." dedi, "Ama satrancı da çok iyi oynadığım için rakip bulamıyorum."

Bilge kişi "Güzel" dedi, "Burada bir öğrencim var, o da iyi satranç oynuyor." Öğrencisini çağırdı, satranç masası kuruldu. Genç adam ve öğrenci karşılıklı oturdular. Bilge kişi aniden "Bir dakika" dedi, "Bu satranç karşılaşması biraz farklı olacak. Kaybeden, kafasını da kaybedecek. Kaybedenin kafasını ben kendi elimle, kendi hançerimle keseceğim. Tamam mı?" Öğrencisi "Tabii efendim" deyince genç adam da daha zayıf bir sesle "Tamam" dedi.

Oyun başladı. "Her şeyi en iyi yapan", "Her şeyde en başarılı" genç adam boncuk boncuk terliyordu. Yaptığı her atak bilgenin öğrencisi tarafından ustaca savuşturuluyordu. Genç adam terlemeye devam ediyordu. Bir süre sonra savunmaları düşmeye başladı. Öğrenci usta hamlelerle genç adamı sıkıştırmıştı.

Genç adam bir an bilge kişiye baktı. Gözleri korku doluydu. Bilge kişi o an, bir el darbesiyle satranç masasını devirdi: "Tamam bitti! Hiç kimsenin kafası kesilmeyecek!" Genç adam önüne bakıyordu.

Bilge kişi konuştu: "İşte tekrar tutkuyu yaşadın... Dikkatini toplamayı öğrendin... Hiç kimseyi küçümsememen gerektiğini gördün... Her an ölümün yanında yaşadığın için her şeye değer vermen gerektiğini anladın..." Sonra bilge ve öğrencisi yere saçılmış satranç taşlarını birlikte toplayıp kutusuna koydular.

Yorumlar

Son Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Avucunuzdaki Kelebek

Ahmet Serif Izgoren'in, "Avucunuzdaki Kelebek" isimli kitabindan; Vehbi Koç, oglu Rahmi Koç'a iki mektup verir; 'birini ben olunce aç, ikincisini de beni defnettikten sonra açarsin' der. Vefat ettiginde Rahmi Bey ilk mektubu açar. Mektupta, 'Oglum, senden tek bir istegim var; beni çoraplarimla gomsunler'.

Palyaçonun Hikayesi

Birgün bir adam doktora gitmiş ve ona çok mutsuz olduğunu ve bu durumdan kurtulmak istediğini söylemiş. Doktor da adama yolun sonunda birsirk olduğunu, oradaki paylaçonun hergün herkesi gülüp eğlendirdiğini söylemiş ve adama sirke gitmesini tavsiye etmiş.  Fakat adam doktora : "Doktor bey, işte o palyaço benim." demiş.

İhtiyar Adam ve Atı

Köyün birinde yaşlı ve çok fakir bir adam varmış. Ama kral bile onu kıskanırmış. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki kral at için ihtiyara neredeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. 'Bu at, bir at değil benim için. Bir dost. İnsan dostunu satar mı?' dermiş hep. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış. 'Seni ihtiyar bunak! Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın' demişler. İhtiyar 'Karar vermek için acele etmeyin' demiş. 'Sadece 'At kayıp' deyin. Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.' Köylüler ihtiyara kahkahalarla gülmüşler. Aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş... Meğer

Kahve Patates ve Yumurta

Bir zamanlar, her seyden sürekli sikayet eden; her gün hayatinin ne kadar berbat oldugundan yakinan bir kiz vardi. Hayat, ona göre, çok kötüydü ve sürekli savasmaktan, mücadele etmekten yorulmustu. Bir problemi çözer çözmez, bir yenisi çikiyordu karsisina. Genç kizin bu yakinmalari karsisinda, meslegi asçilik olan babasi ona bir hayat dersi vermeye niyetlendi. Bir gün onu mutfaga götürdü. Üç ayri cezveyi suyla doldurdu ve atesin üzerine koydu. Cezvelerdeki sular kaynamaya baslayinca, bir cezveye bir patates, digerine bir yumurta, sonuncusuna da kahve ekirdeklerini koydu. Daha sonra kizina tek kelime etmeden, beklemeye basladi. Kizi da Hiçbir sey anlamadigi bu faaliyeti seyrediyor ve sonunda karsilasacagi seyi görmeyi bekliyordu. Ama o kadar sabirsizdi ki, sizlanmaya ve daha ne kadar bekleyeceklerini sormaya basladi. Babasi onun bu israrli sorularina cevap vermedi. Yirmi dakika sonra, adam, cezvelerin altindaki atesi kapatti. Birinci cezveden patatesi çikardi ve bir tabaga koy

Yalnız yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan da sorumluyuz

  Yalnız yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan da sorumluyuz. Moliere

İster kral, ister köylü olsun, dünyada en mutlu insan evinde huzur olandır

İster kral, ister köylü olsun, dünyada en mutlu insan evinde huzur olandır.  Goethe

Üç Soru

Bir zamanlar bir kralın aklına şöyle bir düşünce geldi: "Eğer bir işe ne zaman başlayacağımı; kimi dinleyeceğimi ve yapmam gereken en önemli şeyin ne olduğunu bilseydim, girdiğim her işi başarırdım."  Aklına böyle bir fikir düşünce, krallığın dört bir yanına, kim kendisine her iş için en uygun vakti, bu iş için en gerekli kişinin kim olduğunu ve yapılması gereken en önemli şeyin ne olduğunu öğretirse ona büyük bir mükafat vereceğini ilan etti.  Bilgeler kralın huzurunda toplandı, fakat sorulara verdikleri cevaplar birbirinden tamamen farklı çıktı. İlk soruya cevap olarak; kimileri her hareketin doğru vaktini bilmek için önceden günlerin, ayların, yılların yer aldığı bir takvim hazırlamak ve sıkı sıkıya buna uyarak yaşamak gerektiğini söylediler. "ancak böylece" dediler "her şey tam zamanında yapılabilir".  Diğerleri ise her hareketin doğru vaktine önceden karar verilemeyeceğini, kişinin kendisini boş eğlencelere kaptırmayıp, hep daha önce olmuş olayları iz

Verebileceğin en cesurca karar, kalbini ve ruhunu inciten şeyi bırakmandır

Verebileceğin en cesurca karar, kalbini ve ruhunu inciten şeyi bırakmandır. - Brigitte Nicole

Görebilmek

Adamın biri, ilk defa gittiği küçük bir kasabada şaşkın şaşkın gezindikten sonra yol kenarında duran bir arabanın yanına sokulmuş ve arka koltukta tek başına oturan çocuğa : - Buraların yabancısıyım demiş. Parkın hemen yanıbaşındaki fırını arıyorum, çok yakın olduğunu söylediler. Çocuk, arabanın penceresini iyice açtıktan sonra : - Ben de buraya ilk defa geliyorum demiş. Ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde. Adam, çocuğun da yabancı olmasına rağmen bunu nasıl anladığını sormuş ister istemez. - Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz? diye gülümsemiş çocuk. Kuş cıvıltıları da oradan geliyor zaten. - İyi ama, demiş adam, bunların parktan değil de tek bir ağaçtan gelmediği ne malûm ? - Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez, diye atılmış çocuk. Üstelik, manolyalar da katılıyor onlara. Hem biraz derin nefes alırsanız, fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu duyacaksınız. Adam, gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan sonra, teşekkür etmek için döndüğünde farketmiş çoc

Bazen susmak, söylenen bir sürü sözden çok daha fazlasını ifade eder

  Bazen susmak, söylenen bir sürü sözden çok daha fazlasını ifade eder. - Montesquieu